Edebiyat Ekim 2022 Züleyha Koç

Eski Fotoğraf Albümleri

Sonsuzluk için yaratılmış ruhlar ancak sonsuzlukla tatmin olurlar.

Yeni odası tek kişilikti. Kendine ait, küçük bir oda… Pencerenin önünde bir yatak ve yanında bir dolaptan başka bir şey yoktu henüz. Ama şimdiden hayal edebiliyordu nasıl gözükeceğini.

Önceki odalarından farklı olacaktı. Bu sefer beyaz mobilyalar istiyordu. Hazır dolap beyazken kalan eşyaları da beyaz renkte almak kolay olsa gerekti. Beyaz bir komodin, beyaz bir perde ve ortaya yumuşak, beyaz bir halı. “Acaba çok kirlenir mi beyaz renk?” diye düşündü birden.

Başkalarıyla paylaştığı ya da önceden döşenmiş evlerde yapamadığı dekorasyonu şimdi yapmak istiyordu. Hem bir müddettir loş kalmış dünyasını da aydınlatırdı belki bembeyaz bir oda. Gözünü açtığında gördüğü parlaklık, canlılıkla ve umutla doldururdu belki onun içini de.

Evet… Tozlanırsa oda, temizlerdi. Bir şey dökmemeye dikkat eder, dökülürse silerdi. Çocuk değildi ya! İstediği gibi döşenmiş parıl parıl parlayan bir odayı hak etmiyor muydu?

Valizlerini kapının yanına koymuştu şimdilik. Yarın ucuzundan birkaç mobilya baktıktan sonra yerleştirecekti eşyalarını. Odası bayağı güneş alıyordu. Hazır çıkmışken bitkilere de bakardı. Saksıda biraz çiçek yetiştirebilse yine ne kadar mutlu ederdi onu. Bebeği gibi baktığı bitkilerini özledi. Acaba eski komşusu iyi ilgileniyor muydu onlarla? Söz vermişti yazdığı notlara dikkatle uyacağına. İnternete bağlanma imkânı bulunca komşusundan fotoğraf istemeyi yazdı aklının bir köşesine.

Yeni geldiği bu yerde de tamamen yalnız değildi tabiî. Çok yakında yaşamasalar bile yardım istediğinde hemen gelecek insanlar vardı. Buna rağmen tanıdığı herkesi uzaklarda, eski bir fotoğraf albümünü kapatırmış gibi bırakıp gitmek zor geliyordu ona. Sanki her mekân değişikliğinde, “Şu lise yıllarımın hatıraları, bu da son bir yılın albümü, oradaki de çocukluğumun en mutlu yıllarının…” diyerek albüm bitirip bir yenisine kapak açıyordu.

Yaşadığı yere ev, yuva, ne derse desin, bir noktada hepsi fânileşmişti gözünde. Bir yere ait hissetmek bu kadar zor muydu herkes için? Herkes yabancı gibi mi hissediyordu ekmek alırken, parkta gezerken, onun gibi endişeyle mi atıyordu her adımını? Bir bebeğin emziğine sarıldığı gibi sımsıkı tutunup bir daha bırakmayacağı bir yeri olacak mıydı?

Kapısı çaldı. Kapıyı açtığında kimse yoktu, ama yere baktığında bir paket çikolata ve altında bir kâğıt gördü. Eğilip aldı. “Evimize hoş geldin!” yazıyordu kâğıtta kocaman, renkli harflerle. Çocuk gülüşmeleri duydu koridorun diğer ucundan ve gülümsedi. Kapıyı kapatmadan küçük mutfağına gitti, buzdolabından bir paket dondurma çıkardı. Bir peçete ve kalem bulup “Teşekkürler.” yazdı üzerine. “Kalb” ve “gülen yüz” ekleyip kapısının önüne bıraktı dondurmayla birlikte.

Yaklaşan adımları ve heyecanlı seslerini duydu çocukların. Kendi kendine gülerek çikolata paketini açtı odasına yürürken.

Nereye giderse gitsin fark ettiği ortak şey insanların iyiliği idi. Otobüste bir sohbet konusu açıp gezilecek yerleri tarif eden yaşlılardan, gerekli dokümanı eksik olsa bile ona kütüphane kartı veren çalışana kadar, hiç beklenmedik yerlerde gösteriyordu insanlar sevgi ve merhamet dolu kalblerini. Bir şekilde dualarına cevap geliyordu en yalnız ve korumasız hissettiği anlarda.

“Göçmen!” diye takılırdı ona arkadaşları bir göçebe kuş gibi oradan oraya uçtuğu için. İyi yönlerini görüyordu tabiî bu kadar yer ve insan görmenin, farklı tecrübeler edinmenin, ama bir ağaç gibi köklerini salıp yerleşeceği günlerin de hayalini kuruyordu bazen. Sadece kalıcı adresini bulması gerekiyordu.

Köklerini salacağı güne kadar aramaya devam edecekti şimdilik. Camın önüne süs eşyalarını dizerken yer ayırdı alacağı bitkiler için. Ne kadar küçük olsa da her gittiği yerde hayattan kendine ait bir köşe olduğunu fark etti. Her şey parlak değildi, ama ışığın değerini anlamak ve ona odaklanmak daha kolaydı karanlığın içinde. Geçicilerin arasındayken sonsuz olanı fark etmek daha kolaydı. Ama hayatında bir düzen ve kalıcılık olmasını istemek onun tabiatındaydı. Dünyanın her yerinde yaşıyordu insanlar, ama o kendini ait hissettiği bir yere yerleşip kendini o yerin insanı gibi görebileceği günler için umutla duaya devam edecekti…

“O Rabbiniz, sizin için yeryüzünü bir döşek, göğü de bir bina yaptı.” (Bakara, 2/22).