İnsanlık var olduğu günden beri hastalıklarla mücadele etmektedir. Doğuştan gelen bağışıklık sistemi ve anne sütü gibi mekanizmalarla korunuyor olsa da hastalıklar sebebiyle her yıl yüzbinlerce insan dünya hayatına veda etmektedir. Çözüm arayışlarında sınır tanımamanın bedeli, çoğu zaman geç ve ağır sonuçlar şeklinde ortaya çıkmaktadır.
Uzun yıllardır üzerinde yoğun çözüm arayışları sürdürülen AIDS hastalığı (Acquired Immune Deficiency Syndrome), virüs kaynaklı bir bağışıklık sistemi hastalığı olup kan ve diğer vücut sıvıları ile bulaşır. Bağışıklık sisteminin zayıflaması sonucuyla ağır enfeksiyon rahatsızlıkları ve kanser ortaya çıkabilir.
2018 yılında Çinli bir grup bilim insanı, tüp bebek yöntemi ile geliştirilen ikiz embriyoların DNA’larını yeni bir yöntemle değiştirerek yeniden tasarladıklarını ve bunun AIDS gibi yaygın olan ve kesin tedavisi bulunmayan hastalıklarla mücadelede işe yarayacağını düşündüklerini belirttiler. Bilim dünyası, embriyolar üzerinde yapılan bu değişikliklerin sağlam genlere de zarar verebileceğini, oluşan hasarın gelecek nesillere aktarılmasının söz konusu olduğunu ve insan neslinin büyük tehdit altında olduğunu ifade ederek bu çalışmaya tepki gösterdi.
Avrupa ülkeleri gibi birçok ülkede, genetik deneyler, sadece genetik hastalıkların tedavisi için yapılabilir. Çin gibi ülkelerde ise insan klonlaması hariç olmak üzere serbest olarak yapılmaktadır.
Cinsel yolla ve kan ürünleriyle bulaşan AIDS hastalığı ile mücadelede, koruyucu hekimlik ve inançların belirlediği sınırlarda yaşamak, AIDS’ten korunmada en ucuz, güvenli ve kesin çözüm gibi görünmektedir.