Eskiler, bazı sırlı insanları “Eline un koysan ekmek olur.” diye tarif ederler. Böyle birine denk gelip tarhana kokulu evine misafir olduğunuzda, unutulmaz bir iz bırakır sizde. İşte böylesi bir hatır bıraktı bende Kezban Teyze.
Zorluklarla baş etmeyi öğrendiğimi sanırdım, tâ ki bir yere ait olamamanın mücadelesini verene kadar. Bir deprem ayaklarımın altındaki toprağı çekti, ama bundan da acısı toprağa basmak yasak ilan edildi. Tarifsiz bir kimsesizlik. O gün, geçmişim ve geleceğim şimdimde eridi. Yalnızca ruhum ve bedenim kaldı, onlar da sığmadı bir yere. Zorlardan zor o anda bir kolaylık diledim. Ellerimi açtım ve Kezban Teyzemin kucağına düşüverdim. Üstümün başımın kirine aldırmadan aldı çatısının altına, bir tas tarhana kaynattı ve aylarca şefkatli bir yuva oldu bana, iyileştim merhametinde.
O eski toprak, gecenin bir vakti vardığı seccadesinde geliyor gözlerimin önüne. Namaz, Kur’ân ve tesbih üçlüsünde geçirirdi günlerini. Dinlenmek istediğinde, önüne oturduğu camın az ilerisindeki minareye dalıp gider, kısacık, ama bereketli bir sözle aramıza dönerdi. Hikmeti gökten alıp yere savurmak gibi gelirdi bana onun bu halleri.
Yine bir kuşluk vakti oturmuştu penceresinin önüne. Cami yoluna düşmüştü ihtiyarlar. Öğle vaktinin geldiğini anlayınca kalktı ve “Yıllar arttıkça cami yolundaki gençler azaldı.” deyiverdi. Yine mektep görmemiş aklı, koca adamların koca kelamlarına denk gelmişti işte. Ferasetiyle ansızın söyler, bir iki cümleyle bir makale anlatıverirdi. Köy kokardı yazması. Başıma usulca koyunca ellerini, henüz yağmur yağmış toprağın kokusunu alırdım. Dua çiselerdi üzerime, Anadolu olurdum büsbütün.
Dört çocuğu vardı Kezban Teyzenin, beşinci evladına uzatır gibi uzattı ellerini. Kucağı, çocukluğumun dut ağaçlarıyla dolu bahçesi gibiydi ve bir dut mevsimiydi beni onun sofrasına oturtan. Kırmızı bir temmuz ortasında dallarımızdan silkelediklerinde, onun yaygısına düşüvermiştim. Onun varlığı, “Zorlukla beraber kolaylık vardır.” (İnşirah, 94/5) mealindeki âyet-i kerimenin bir okumasıydı sanki, rahmetin ellerime dokunması, yaralarımın en kolay şekilde şifa bulması için bir vesileydi.
Şimdi bir kuzey ülkesinde ellerimi ısıtmak için hatırasını anmak yetiyor. Çünkü böyledir Anadolu, yollar ve yıllar boynuna ardılmaz. Bir kere rastladıysan bir Anadolu kadınına, kuzeyin bir ucuna hıçkırıklar dizerken de sırtın pek, gönlün tok olur.
Çok yaşa sen Anadolu, bereketli anaların yurdu…