Büyük Babür Hükümdarı Cihangir’in oğlu Prens Hürrem, Hanedanın kurucusu Babür Şah tarafından Timur’un, anne tarafından ise Cuci Han kanalı ile Cengiz Han’ın torunudur. Şehzadeliğinde önemli görevlerde bulunan Prens, Dekkan valisi iken, Güney Hindistan’daki Nizamşâhîler, Kutubşâhîler, Adilşâhîler devletleri başta olmak üzere, birçok devleti egemenliği altına almayı başarmış ve böylece “Şah Cihan” unvanını kazanmıştır. Babasının vefatı üzerine çıkan taht kavgasında, kayınpederi Asaf Han’ın yardımıyla galip gelerek Agra’da tahta oturmuştur.
Politik ittifaklar gereği iki evlilik yapmış olan Şah Cihan, gerçek aşkı üçüncü eşi Mümtaz Mahal’de bulmuş, 20 yıllık birlikteliklerinde 14 çocukları olmuştur. Şah Cihan, eşine hem şahsî hem de memleket meselelerinde çok güvenirmiş. Hatta ona en yüksek yetki olan şahın mührünü kullanma yetkisini bile vermiş. Mümtaz Mahal ise politikayı pek sevmez, devlet işlerinde çok yer almazmış. Fakat çok sevdiği kocasının yanında seferlere de gidermiş. Gerçek adı Ercümend Banu Begüm olan Mümtaz Mahal’e “Dünya’nın Kraliçesi” anlamına gelen bu takma isim, biricik sevdiceği Şah Cihan tarafından verilmiştir.
Yıllardan 1631. Bir gün Şah Cihan, eşi Mümtaz Mahal ile Burhanpur şehrindeki ayaklanmayı bastırmak için yola çıkar. Üstelik eşi o sırada hamiledir. Kaderin cilvesi, sefer sırasında Mümtaz Mahal, on dördüncü çocukları olan Gauhara Begüm’ü doğururken hayata gözlerini yumar. Ölmeden önce eşi Şah Cihan’a kendisi için öyle bir türbe yaptırmasını vasiyet eder ki dünya var olduğu sürece bu türbe konuşulsun.
İşte böylece başlar dillere destan olmuş Tac Mahal’in hikâyesi. Biricik eşinin bu son isteği üzerine Şah Cihan, dünya genelinde bir yarışma başlatır. Bu yarışmaya yüzlerce mimar ve tasarımcı katılır. “Cennet” tasvirini yapılaştırmak gibi ciddi bir iddiayla yola çıkan Şah’a, Tac Mahal’in şimdiki hâlinde karar kılana kadar iki bin farklı model gösterilir. İnşasına 1632 yılında başlanmış, yirmi iki yıl boyunca yirmi bin işçi çalışmıştır. Birçok farklı bölgeden getirilen taşların taşınmasında yaklaşık bin fil kullanılmıştır.
İslam, İran, Osmanlı, Türk ve Hint mimarîsinin birleşimi olan Tac’da, baş mimarlardan sonra Osmanlı’dan iki mimar çok önemli katkıda bulunmuştur. İsmail Efendi ana kubbeyi tasarlamış, Üstad İsa’nın da genel tasarımda önemli rolü olmuş.
Tac Mahal gün içinde farklı renklere bürünür. Gün doğumuyla birlikte pembemsi ve en güzel rengini gösteren Tac Mahal, kısa bir süre sonra beyaz görünümüne döner. Ay ışığıyla beraber de altınımsı bir renk alır. Bu eşsiz özelliğin, kadınların, özellikle de Mümtaz Mahal’in his değişikliklerini yansıttığı rivayet edilir.
Dış tasarımındaki işlemeler, mermerlerin içi oyulup titizlikle kesilerek minicik taşların mermerlerin içine teker teker yerleştirilmesiyle oluşturulmuştur. Yapının içinde ve dışındaki işlemelerde Kur’ân-ı Kerim’den birçok ayet de bulunmaktadır.
Dikkatli bakıldığında, kulelerin dik durmadığını, dışa doğru hafif yattığını görmek mümkündür. Deprem olursa kuleler binaya çarparak zarar vermesin diye mimarlar böyle bir çözüm bulmuşlardır. Beyaz mermer kullanılarak yapılan bina; yakut, safir, pırlanta, zümrüt, akik, firuze, sedef ve incilerle süslenmiş ve sevginin en mükemmel tasvirini sunma gayreti olarak dönemin istikrarı ve refahı ile ilim ve mimarinin olağanüstü buluşmasını sergilemektedir.
Kaynaklar
www.tajmahal.gov.in/creation.html
www.biyografya.com/biyografi/1787
de.wikipedia.org/wiki/Taj_Mahal
www.youtube.com/watch?v=34CCeNBOMHY&t=345s