Yakınlarda ilginç bir rüya gördüm. Rüyamda bir mikroskop vardı. Mikroskoba dikkatlice baktığımda, objektifinin altında, bir masada bir adamın oturduğunu fark ettim! Adam masanın üzerindeki diğer mikroskopla bir şeyleri incelemekteydi.
Uyandığım zaman ilk aklıma gelen yorum; âlem içinde âlemlerin olduğu, harika ve enteresan bir dünyada yaşadığımız oldu.
Şahit olduğumuz âlem, “normo âlem” olarak adlandırılır. Yani içindeki canlı ve cansız her şey, birbiriyle uyumludur ve kabul edilebilir büyüklüktedir.
“Makro âlem” olarak adlandırdığımız uzay ve gök cisimlerinin ebadı, Dünyamıza göre çok büyük ölçülerdedir. Mesela içine yaklaşık 1 milyon 300 bin tane Dünya sığabilecek büyüklükte olan Güneş, aslında ortalama büyüklükte bir yıldızdır.
Bugün Samanyolu Galaksimizde 2 trilyon yıldızdan bahsedilirken galaksimiz gibi 100 milyardan fazla galaksinin var olduğu belirtilmektedir.[1]
“Mikro âlem” diye isimlendirilen ve ancak mikroskoplarla görebildiğimiz âlem; hücre, virüs veya bakteri büyüklüğündeki varlıkların dünyasıdır. Günümüz bilgilerine göre, yetişkin bir insan vücudunda ortalama 38 trilyon hücre vardır.[2] Ancak her şeyin yapı taşı olarak bilinen atom, çok daha küçük ölçeklerdedir ve ancak elektron mikroskobuyla gözlemlenmektedir. Bir insan hücresi yaklaşık 100 trilyon atomdan meydana gelmektedir.
Bir hücrenin içinde olsaydık, vücudumuz ve Dünya bizim için makro âlem, bir yıldızdan Dünya’ya bakacak olsaydık, insanlar mikro âlemin parçaları olacaktı. Yani varlıkların makro ya da mikro olması, bakış açımıza göre değişmektedir.
Bütün bunları düşündüğümüzde, âlemlerin birbiriyle ilgili ve birbirinin parçası olduğu görülmektedir. Mesela, bütün âlemlerin yapı taşı aynıdır; uzayda veya vücudumuzda, Dünya’daki atomlardan farklı bir atom yoktur.[3]
Bütün âlemlerde harikulade bir yardımlaşma ve ortak hareket etme sistemi vardır: Fezadaki dev gök cisimleri arasında çekme kanunu varken müthiş bir hızla hareket etmeleri bunu dengelemektedir. Dünyamız Güneş etrafında saatte yaklaşık 106 bin km hızla hareket etmeseydi, Güneş tarafından çekilip tahrip olacaktı.
Canlı ve cansız varlıklara ev sahipliği yapan Dünya, muhteşem ve mükemmel yaratılış kanunlarına uyar. Yer çekimi kanunu, oksijen döngüsü, rüzgarların hareketi gibi hâdiseler, dinamik bir denge içinde, birbirine muhalif olmadan devam eder.
Mikro âlemde yer alan atomlar da hususî kanunlara uyar. Elektronlar ışık hızına yakın süratte hareket etmeseydi, protonlara yapışırdı. Her bir atomun farklı proton ve elektron sayısı vardır; buna bağlı olarak karakteristik özellikleri de farklıdır.
Neticede küçük ve büyük âlemlerin merkezinde insan vardır ve her şey ona göre dizayn edilmiştir.
Mesela Güneş’in ısı ve ışığı olmazsa yaşayamayız. Güneş’in bulunduğu konumda kalabilmesi için ise diğer gök cisimleriyle beraber hareket etmesi, onlarla bir denge içinde olması gerekmektedir.
Dünyadaki hayvanlar, bitkiler, atmosfer ve termodinamik kanunları gibi sünnetullah prensipleri ve unsurları, insanın yaşayabilmesi için gereken sistemin devam etmesine uygun bir şekilde takdir edilmiştir.
Mükemmel bir fabrika gibi çalışan hücrelerimizdeki muhteşem düzen, onların canlı kalabilmesi için var edilir. Hücrelerimizin yaşaması, organlarımızın dolayısıyla da bizim yaşamamız demektir.
Küçük ve büyük parçalarıyla bu harika kâinat, Yaratıcının varlığına ve birliğine işaret ederken insana verdiği değeri de ortaya koymaktadır.
Dipnotlar
[1] www.esa.int/Science_Exploration/Space_Science/Herschel/How_many_stars_are_there_in_the_Universe
[2] pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/23829164/
[3] www.nationalgeographic.com/science/article/150128-big-bang-universe-supernova-astrophysics-health-space-ngbooktalk