Kitaplar arasında dolaşmak büyük haz veriyor bana. Her kitapla yeni bir yolculuğa çıkıyor, yeni diyarları keşfediyorum. Bilmediğim yemeklerin tadını tahayyül ediyor, bilmediğim dillerde özel günleri öğreniyorum. Bir yazıda denk gelmiştim, C. JoyBell C. diyordu ki: “Değişimden korkamayız. İçinde bulunduğunuz gölette kendinizi çok güvende hissedebilirsiniz, ancak bundan asla çıkmazsanız, okyanus veya deniz gibi bir şey olduğunu asla bilemezsiniz. Şimdi sizin için iyi olan bir şeye tutunmak, daha iyi bir şeye sahip olmamanızın sebebi olabilir.” Bildiği, güvende hissettiği sahadan ayrılmak insanın zihninde türlü türlü soruları doğurur. Bazen ülke, bazen şehir hatta belki mahallesini değiştirme düşüncesi bile tedirginlik doğurabilir. Korkuları, endişeleri bazen öyle büyür ki bir şeyleri değiştirme gücünü yok edebilir. “Kişi bilmediğine düşmandır.” anlayışını destekleyen boş kuruntularla kendini avutmaya başlar. “Korkuyorum bildiğimden ayrılmaya…” demek yerine türlü bahaneler üretip durur. Oysa kitaplar korkuyu ete kemiğe büründürüp elinden tutar ve “Hadi gel beraber yürüyelim!” der. Korku, yaşayacağı değişimi kötüler. Kendisini değişimden uzak tutmaya ikna edecek argümanlar sunar. Onun, nasıl olacağını bilmediği her şeyden uzak durmanın güvenli olduğuna sağlam bir bağlılığı vardır.
Korku, uzak durmayı seçse de hayaller kâinatı keşfetmek ister. Diyar diyar gezip yeni yerler görmek ister. Hayal, korkunun kıskacından kurtulduğunda korkuya dönüp unutmak istediklerini hatırlatır. Korku, “Bir zamanlar senin de büyük bir hayalin vardı.” diyen bir duygu ile geçmişe yolculuk eder. “Acaba gitseydim şimdi nasıl olurdu?” diye sorgularken bulur kendini. Yer yer düşünmeye başlar. “Gitmiş olsaydım belki şöyle olurdu, hayal ettiğim şeyleri yapmış olsaydım belki de başaracaktım. Güçlü bir dayanağım olsaydı giderdim kim bilir.” diyecek. Yapamadığı için bir suçlu tayin etmeye çalışacak. Sonra bir dizinin repliği ile “İcat çıkarma yav!” deyip gülerek ne denli yersiz bir serzeniş olduğunu kabullenecektir. “Bir heyecan uğruna kök saldığın diyarları bırakıp gitmek hiç akıl kârı mı?” diye soracak hayalin bitmez gibi gözüken enerjisine. Hem değişeceksin hem alışacaksın hem kabullenecek hem de kabul göreceksin, epey zahmetli bir uğraş deyip düşüncelerini boşlukta bırakacak.
İşte tam da burada Tolstoy’a atfedilen bir sözle seslenecek hayaller korkuya: “Herkes insanlığın kötüye gittiğini kabul eder, ama hiç kimse kendisinin kötüye gittiğini kabul etmez. Herkes insanlığı değiştirmeyi düşünür, ama hiç kimse önce kendini değiştirmeyi düşünmez.” Kendisini değiştirmeye gücü yetmeyen korkunun ne kendine ne de başkasına yararı olacaktır. Hayatın çeşitli zorlukları karşısında değişime mecbur kalmasa belki de her günü bir önceki gün ile aynı olacaktı. Kendini değiştirmeye gücü yetmeyenin toplumun aksayan yönlerine faydasının olması da beklenemez. “Vakit geçti, artık bir iş yapacak enerjim kalmadı.” dediği yerde korku konuşmaya başlar. Gözü pek birine denk gelse, “Dur yapma! Deli misin?” demekten kendini alamaz. Korku önce farklı çeşitleriyle, hayalleri terütaze gençleri hedeflerinden vazgeçirmeyi deneyecek. Başarılı olamayacağını anladığında desteklerken de “Git, gölden daha büyük denizleri keşfedeceksin belki, ama boğulmanın muhtemel olacağını bilmelisin. Bari boğulacaksan büyük denizlerde boğul!” diyerek tohumunu ekmeyi ihmal etmeyecek. Korku, içinde kalan ukdenin cesaretle filizlenen bir çiçek olduğunu, taze yüreklerde açtığını görünce, “Bütün muhteşem hikâyeler iki şekilde başlar: “Ya bir insan bir yolculuğa çıkar ya da şehre bir yabancı gelir.” diyen Tolstoy’a hak verecektir.
Bilmediğin bir yolculuğa çıkmak ya da bir yabancıya ev sahipliği yapmak yeni keşiflerin kapısını aralama fırsatı doğuracaktır. Bu keşif yeni bir kültür, farklı hayat tarzları olabildiği gibi insan, hayat ve kâinata yeni mânâlar kazandırmak da olabilir. Hayatı tanımlamak için korkunun gölgesinde kalan hayatın kazandırdığı tecrübenin yetmediğini görmek de bir kazanç olmalı. Gezip gördüğün, okuyup anlamlandırdığın ile yeni keşiflerin kapısını aralamanın heyecanını duyacak ve bu heyecan ile daha fazlasını arama arzusu içinde, korku hissini yerinde kullanıp gereksiz korkulara kapılmayacaksın belki de. Kitaplar bizler için güzel imkânlar sunarken hislerimizin da kemâle ermesine vesile oluyor. Korkularımız; hayallerimiz ve heyecanımızla arkadaş olmayı öğreniyor.