Eskiler anıydı, hep elimizden kayıp giden,
Yutkunup izlerken geçti zaman.
Ziggurattan mektuplar
Belki içimizde kanayan bir yara
Anılar bir ateşin kıvılcımı,
Uçup giden kelebekler misali
Şu lâl taşlara bak!
Ruhumuzda ne izler bırakmışlar.
Kır çiçekleri açmadan soldular
Bahar gelmeden sonbahar,
Ah ayağımdaki prangalar
Yakındığımdan değil de
Yaşlandığımdan bu ağrılar!
Ümitsizliğimden değil de
Umutlandığımdan bu yaşlar…
Hep beraber ağladık,
Hep beraber güldük
Şu geçmişimize.
Kaz ayağındaki kırışıklıklar
Yılların bıraktığı izlerde hayatlar
Her biri bir hikâye anlatıyor.
Zifirî karanlık,
Kör edici ışık altında
Çok badire atlattık.
Hepimiz birer kuştuk,
Kafeslere tıkıldık.
Kimimiz aç ve bir “hiç” bırakıldık
Varlığımız yokluğumuzla
Akranlarımıza ırak!
Koğuştan mektuplar
Gönlümüzde çağlayan,
Gözümüzde bir ışık.
Umut işte,
Bekliyor en güzel cevabı.
Okuyorum bir bir
Zaman zaman felah kapısı aralanıyor,
Kimi zaman da kalbimizi dağlıyor.
Tebessümümüz yasımıza,
Sevincimiz hüznümüze yansıyor.
Geride kalmış o ışık huzmesi anılar
Her gün hissettiriyor kendini yaralar.
Dönüp ardıma bakıyorum da
Acısıyla tatlısıyla bir mazimiz var.
Başımız dik, bakacak bir yüzümüz var.
Bırak acıtsın yaralar ki
Unutmayalım anılarımızı.
Yıllardır baktığım aynalar,
Anlatın beni bana!
Bir gün gelir yürür dağlar denizler
Vakti gelir açar tekrar mahzun güller.
Tam bitti dediğin zaman kış çiçekleri
Sana baharı hatırlatır.
Elinde tecrübelerinle sen
İçini sıcacık yapan
Hayata tutunursun!