Açık havada gece vakti kayan yıldızları izleyip dünyanın her yerinden herkesin Ay’ı çıplak gözle görebiliyor olduğunu bilip med ve cezir olayının 384 bin kilometre uzaktaki Ay’ın çekim gücü vesilesi ile yaratıldığını öğrenip de heyecanlanmayan yoktur. Her canlının makro âlemdeki hâdiselerden doğrudan veya dolaylı biçimde etkileniyor olması ise tam olarak baş döndürücüdür. Gece Ay’ın, gündüz Güneş’in mütemadiyen doğması, kara delikler, üzerine basıp geçtiğimiz zeminin altında olup bitenler, muamma gibi gözükse de yer bilimi ve gök bilimi alanında araştırmalar yapan bilim insanları sayesinde bu alanlardaki malumatımız artmış durumdadır.
Önemli gök bilimcilerimiz vardır bizim. Hatta onlardan en meşhur kitaplarda bile bahsedilir. Dünya üzerinde Semavî Kitaplardan sonra en fazla çeviriye sahip olan ve belki en çok okunan kitaplardan biri olan Küçük Prens adlı eserde, Küçük Prens’in Asteroid B612 isimli bir gezegenden geldiğinden bahsedilir. Bu gezegenin nerede olduğunu yalnızca bir Türk gök bilimci, bir sefere mahsus olmak üzere, 1909 yılında teleskobu ile gözlemleyebilmiştir. Uzun zaman kitapta bahsi geçen bu Türk gök bilimcinin kim olabileceği konusu tartışılmış, dönemin ünlü Salih Zeki Bey, Ahmet Ziya Akbulut, Hatice Nüzhet Gökdoğan gibi gök bilimcileri mercek altına alınmışsa da öne çıkan isim Fatin Hoca olmuştur. Bugünkü ismi Kandilli Rasathanesi olan gözlemevinin kurucusu ve ilk müdürü olarak tarihe geçen ünlü Türk astronomu Mehmet Fatin Gökmen…
Ülkemizin gök bilimi tarihinde “Rasathane-i Âmire” adıyla, 1868 yılında Pera’da 74 metre yüksekliğinde bir tepede kurulan ilk meteorolojik gözlemevinin bugünkü adı Kandilli Rasathanesidir. Rasathane-i Âmire, basit bir gözlemevi fonksiyonu görmekteyken büyük İstanbul Depreminin (1898) ardından deprem araştırmalarına başlamıştır. II. Abdülhamid tarafından deprem araştırmaları için İtalya’dan getirtilen iki sismograftan biri Rasathane-i Âmireye, diğeri ise Yıldız Sarayına yerleştirilmiştir. Roma Rasathanesi’nden getirtilen İtalyan sismolog, iki yıl süresince sismolojiyi genç ve yetenekli araştırmacılara öğreterek bu gözlemevinin bünyesinde Zelzele Servisinin kurulmasına vesile olmuştur.
Türkiye’deki deprem araştırmalarının Rasathane-i Âmire sayesinde ABD’deki çalışmalardan çok önce başladığı söylenir. O dönemde bu kurumda deprem araştırmalarının yanı sıra hava tahminleri de yapılıyor, sonuçlar çeşitli merkezlere telgrafla iletiliyordu.
1911 yılında, Fatin Gökmen’in idaresinde, rasathane mevcut konumundan taşınmış ve 1936’da “Kandilli Rasathanesi” ismini almıştır. Deprem çalışmalarının yanı sıra astronomik gözlem çalışmaları da yürüten bu merkez, 1982 yılında Boğaziçi Üniversitesinin bünyesine katılarak “Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Merkezi” adını alarak enstitü hâline getirilmiştir.
Türkiye’nin 225 farklı istasyonundan anlık veri toplayan rasathanenin sadece Marmara Bölgesinde 600’den fazla deprem algılayıcısı mevcuttur. 1999 Marmara Depreminden sonra sismik ağı ve teknolojisi yenilenen rasathane, şu dönemde master ve doktora seviyesinde eğitim vermekte, bünyesinde bulunan Tsunami Değerlendirme Merkeziyle depremin yanı sıra Ege, Akdeniz, Karadeniz ve bağlantılı denizlerde tsunamiyi izleyebilmektedir. Dünya üzerinde herhangi bir yerde yapılan nükleer denemeyi tespit edebilen merkez, merkezi Viyana’da bulunan Nükleer Denemelerin Kapsamlı Yasaklanması Anlaşması gereğince verileri gerekli merkezlerle paylaşmaktadır.[1]
31 Mart Olayları (1909) sırasında binası ve âletleri tahrip edilen Rasathane-i Âmirenin müdürlüğüne Türkiye’de modern astronomi eğitiminin temelini atan Mehmet Fatin Gökmen atanmıştır. Evet, şu meşhur Küçük Prens kitabında bahsi geçen gezegeni muhtemelen gözlemlediği düşünülen ünlü Türk gök bilimci… Fatin Hoca, meteoroloji istasyonu seviyesinde bir gözlemevi olarak faaliyet gösteren ve tahrip olmuş Rasathane-i Âmirenin Avrupa standartlarında bir rasathane olması için kolları sıvamıştır. İlk işi modern gözlemevinin yeri için incelemeler yapmak olmuş ve rasathanenin İcadiye Tepesi’ne taşınmasına karar vermiştir. Taşınmanın ardından bugünkü Kandilli Gözlemevinin temelleri de atılmıştır. Eski astronomi ve takvim hazırlama usullerini bilen, Dârülfünun Fen Medresesi (Fakültesi) Astronomi ve Hesab-ı İhtimali müderrisliği görevlerinde bulunan Fatin Hoca yüzlerce öğrenci yetiştirmiş, bir süre Fen Fakültesi dekanlığı vazifesinde bulunmuştur.[2]
Hicrî (kamerî) takvimin ay başlangıçlarını bilimsel esaslara göre belirleyen çalışmaları neticesinde 1926’da çıkarılan bir kanunla Kandilli Rasathanesi kamerî takvim hesaplamalarını yürüten merkez olmuştur. Merkeze kazandırmaya vesile olduğu modern bir gözlemevinin olmazsa olmazı Zeiss marka teleskop ve ömrü boyunca topladığı matematik ve astronomi ile ilgili eserlerden oluşan kitaplık, hâlâ araştırmacıların istifade ettiği kaynaklardır. Fatin Hoca kütüphanedeki bütün kitapları incelemiş ve içeriklerini birer kâğıda yazarak ilgili kitabın içine yerleştirmiş, kendinden sonraki araştırmacılara yol göstermeye devam etmiş, okumaya ve araştırmaya verdiği önemi göstermiştir.
İstanbul Üniversitesindeki vazifesinden ayrıldıktan bir süre sonra gözlemevindeki görevinden emekli olmuş, politikaya atılarak iki dönem Konya milletvekilliği yapmış ve 1955 yılında vefat etmiştir.
Ne diyordu Küçük Prens, “Büyüklerin hepsi birer çocuktu.” Onlar hayal etmekten mahrum olmayıp sadece kendilerine söylenenleri tekrar etmediler. Mahiyetlerine yerleştirilen donanımlar, ciddi gayretleri, keşfetme arzuları ve karşı konulmaz merakları ile hakikatleri aramak için yollara çıktılar. Güzel bir sözde denildiği gibi, “Eğriyi kendinde arayan, doğruyu kalbinde bulur.”
Yarının büyükleri! Var mısınız hakikatleri ararken kendimizi bulmaya? Kendi rasathanelerimizden âlemi, Hâlıkımızı keşfetmeye! Haydi yola koyulalım o vakit. Küçük bir prens veya prenses gibi…
Dipnotlar
[1] “Rasathane-i Amire’den günümüze Kandilli Rasathanesi 150 yaşında” aa.com.tr/tr/turkiye/rasathane-i-amireden-gunumuze-kandilli-rasathanesi-150-yasinda/1079978
[2] Osmanlı Astronomi Literatürü Tarihi, Hazırlayanlar: Ekmeleddin İhsanoğlu, Ramazan Şeşen, Cevat İzgi, Cemil Akpınar, İhsan Fazlıoğlu; Editör Ekmeleddin İhsanoğlu, İstanbul: İslam Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi (IRCICA), 1977 s. 720–725.