Bazı minik şeyler vardır. Küçük ama etkisi büyük olan şeyler… İlk başta küçük olsa da sonradan büyür de büyür. En sonunda da hayatımızı kemirmeye, her anımızı mahvetmeye başlar.
Öylelerinden biri vardır ki dipsiz kuyu gibidir, bir daldın mı çıkılmaz! Her an, her kullandığımızda daha da yapışır. Bir zaman sonra bir bakmışız ki bizim bir parçamız olmuştur.
Şu an akıllara gelen şeyler eminim çok büyük, çok zararlı şeylerdir. Fakat hayır, bahsettiğimiz şey sadece bir kelime. Kısacık. Sadece beş harften oluşuyor. Gerçi onu hafife almaya hiç gelmez.
O kelime aslında biraz doyumsuzluk, biraz pişmanlık, biraz da geçmişe yakılan ağıtların izini taşır. İnsan bir şey elde eder, ama daha iyisi gelmediği için o kelimeyle başlayıp kazandığını da heba eden bir cümle kurar. Pişmanlığını ortaya sürer. Geçmişle bir kez daha küskün ayrılır. Kullandıkça ağzında yuva yapmaya başlar.
Ben onu “yasak kelime” olarak adlandırıyorum. Kendisini buralarda pek barındırmayı sevmeyiz, zira ne doyumsuz olmak ne de güzel hatıralarımızı katletmek isteriz.
Bir sınava girdik ve çalışmamızın karşılığı olan notu aldık. İlk başlarda gayet mutlu olsak da bir zaman sonra yasak kelime sinsice bize yaklaşmaya ve mutluluğumuzu elimizden almaya kalkışır. Daha fazlasını istemeye, açgözlülüğe teşvik eder.
Her şey çok güzel giderken bir anda bir boşluğumuzu bulur ve yine bizi en savunmasız anımızda yakalar. Hoşumuza gitmeyen, bizi üzen veya pişmanlık barındıran anıları su yüzüne çıkarır.
Oysa nasıl da belli ondan hiçbir fayda gelmediği. İşte bu sebeplerden dolayı bu kelime, her an sinsi sinsi fırsat kolluyor. Hayatımızı şikâyet ve kederlerle doldurmayı planlıyor.
Onun kazanmasına müsaade etmeyeceğiz. Nasıl oluyor da kaybettiğimiz maddî şeyler için üzülüyor veya pişman olabiliyoruz? Biz onları kendi gücümüzle mi kazanmıştık? Biz onları gerçekten hak etmiş miydik?
Evet, bu kelime çok kurnaz, bizi mutsuzluğa, pişmanlığa sevk ediyor, ama yine de ona dur diyebiliriz. Bunun için yapılacak şeylerden biri şükürdür. Şükür, bütün görkemiyle ortaya çıkınca bu yasak kelime geri adım atıyor. Şükür hissiyle baş edemeyeceğinin farkına varıyor. Böylelikle biz de yasak kelimeden kurtulmuş ve şükretmenin zevkine erişmiş oluyoruz.
Yasak kelimenin bir de istisnası var. Eğer hatalara ve yanlışlara karşı kullanılır ve onlardan ders alıp değişikliğe gidersek bu kelime bize avantaj sağlıyor. Af dileyerek kullandığımızda yasağı kalkıyor ve bize fayda getiriyor.
Artık çözümü ve yapılacak şeyleri biliyoruz. O zaman durmayalım, işe koyulalım. Yasak kelimeyi hayatımızdan çıkaralım veya doğru mânâsıyla kullanalım. Geçmişten ders alalım, ama geçmişte yaşamayalım. Hatalarımız için af dileyelim ve kendimizde değişikliğe gidelim. Bir işi yaparken, bir şeyi söylerken defalarca düşünelim ki pişman olmayalım.
Unutmayalım ki “İnsanı ötede pişmanlıkla kıvrandıracak, içten içe yakıp kavuracak en büyük ‘keşke’, imandan mahrum bir hâlde ruhunu teslim etmektir.”[1]
[1] M. Fethullah Gülen, “Faydasız ve Faydalı “Keşke”ler”