Hava karanlık ve soğuktu. Nefes nefese kalmış bir hâlde koşmaktaydım. Peşimdeki tekinsiz tipler gittikçe yaklaşıyorlardı. Ha yakaladı ha yakalayacaklardı. Artık sona gelmişe benziyordum. Kapıdan geçemezsem gerçekten sonum olabilirdi. Son bir güç kapıya koştum ve kolu çevirdim. Başarmıştım, ama macera bitmemiş gibiydi.
Bu kapının ardında da beni bekleyen sürprizler vardı. Kafamı yukarı kaldırmamla beraber uçan eşyalarla ve süzülen yaratıklarla karşılaşmıştım. Yan tarafa baktığımda başını çıkaran bir canavarla göz göze geldim. Burada da rahat yoktu. Maratona devam edeceğiz gibi gözüküyordu. Gözlerim etrafta gezindi. Kapı saklanmış, bulunmayı bekliyordu. İşte oradaydı. Canavara yakalanmadan kapıdan geçmem gerekiyordu. Kenarlardan çıkan farklı görünüşlere sahip şeylerle karşılaşıyor, onları da atlatmaya çalışıyordum. Kan ter içinde kalarak buradan da çıkmayı başarmıştım. Şimdi sıra neredeydi bakalım.
Hava aydınlanmış, uzun bir aradan sonra güneş bana gülümsemişti. Yolculuk eski zamanlara gibi gözüküyordu. Eski binalar, görünüşleri ve desenleriyle dikkatimi celbetmişti. Yöresel kıyafetler, farklı tarzda bir konuşma biçimi ve çeşitlilik göze çarpıyordu. Biraz etrafta dolaşıp bulduğum kapıdan başka bir yere geçtim. Malum, tarih savaşlarla dolu olduğu için bir aksiyonla daha karşılaşma ihtimalini göze alamazdım. Bu sefer geçmişte değil de gelecekteydim. Oradan yolculuk bilime doğru ilerledi; deneyler, hipotezler ve raporlar… Zihnimi doyurduğum gibi ruhumu da doyurma vakti gelmişti. Manevî huzura eriştiğime ve nurlanmış olduğum hissine kapıldığıma göre artık bitişe doğru ilerlemeliydim.
Kitapları bir kenara bıraktım ve okuduklarımı hazmetmeye çalıştım. Ne dünyalarda dolanmıştım ama…
Bir kitap açılıyor, bir kitap kapanıyordu. Cinayet romanından fantastik romana, tarihten bilim kurguya seyahat yapmıştım. Ardından bilimden dine diyar diyar gezmiştim.
Bu hissi seviyordum. Farklı farklı maceralarda koşturmayı, kendimi hayal gücüme bırakmayı, yeni bilgilerle zenginleşmeyi, biraz adrenalin duygusuyla dolup yola devam etmeyi…
Bir oturuşta kaç farklı yer görmüştüm kim bilir, sayısız insanla tanışmıştım. Hayal gücümü biraz daha genişletmiş, daha da renklendirmiştim. Okurken sanki elimize bir palet alıyoruz da zihnimize yeni odacıklar, yeni renkler katıyormuşuz gibi geliyordu.
Okumanın öyle faydaları var ki say say bitmez: İletişim yeteneklerini ve empatiyi geliştirmeye, kelime dağarcığını genişletmeye, hayal gücünü artırmaya, odaklanmaya ve zihin egzersizlerine bire bir ilaçtır kendileri.
Ayrıca strese dur dediği doğrudur. Hafızayı güçlendirdiğini de atlamayalım elbette.
Okuma becerisini geliştirdiğinden bahsetmiyorum bile. Bizlere bir hayatta bin hayat, belki de daha fazlasını sunuyor. Fiziksel olarak seyahat edemeyeceğimiz yerlere hayal ederek ulaşmamızı sağlıyor.
Bu kadar faydası olan ve gelişmemizde büyük rol oynayan bu aktiviteye ne kadar zaman versek az kalır.
Rabbimiz emrini yerine getirmek için seferber olmalıyız. Bize kâinatın kitabını açacak, ufkumuzu genişletecek, inancımızı daha da kuvvetlendirecek ve bizlere yeni ve yararlı bilgiler sağlayacak kitapların deryasına dalmalıyız.
Okunabilen tek şey kitaplar değildir. Dağı, taşı, ağaçları, çiçekleri ve böcekleri de okumalıyız. Tefekkürle beraber bütün mevcudatı okumanın ve Rabbimizi tanıyıp sevmenin tadına varmalıyız.