Rabbimizin eserlerine bakarak öğreneceğimiz ne kadar çok şey var! Yaratılan her şeyde bir maksat mevcut. Allah, kâinatı Kendini tanıttırmak ve sevdirmek için yaratmış, yeryüzünü Rahmanî bir sofra gibi kurmuş, insanı da o sofranın şeref misafiri yapmış.
Biz bu dünyaya öğrenmek, gelişmek, aklımızı kullanıp kendimize bir yol haritası çizmek için gelmişiz. Ne bahtiyardır aklını doğru kullanıp takip etmesi gereken yolu bulabilenlere! İnsan küçük bir dünya iken, koskoca bir dünyada yaşamaya gelmiş. Yollarda kalmasın diye Mevla ona rehberler göndermiş. Canlı ve cansız her şeyi insana hizmet ettirmiş.
Ne yazık ki bazen insan görmesi gerekenleri göremiyor. Gözlerini kapatıp gördüğü şeyleri hissetmesi, eşyanın hakikatini algılamasına daha çok yardımcı olabiliyor. Öyleyse şimdi kapatalım gözlerimizi ve dinleyelim. Rüzgârın yapraklar arasındaki gezintisine kulak verelim. Bakın, bir balarısı geçti, sakince dinleyim. Böcekler bize şarkı söylüyorlar. Dalgalar, kıyıyla şakalaşıp oyun oynuyor.
Hissedelim şimdi dinlediklerimizi. Ruhumuzun derinliklerine çekip hissedelim. Ne çok sır var, mevcudat ne çok şey anlatıyor bize. Beraber yaşayabilmeyi anlatıyor; incitmeden, kırmadan, kimseye zarar vermeden, beraber yaşayabilmeyi anlatıyor. Sadece anlatmakla kalmıyor, yaşayarak da gösteriyorlar bize. Bu kadar çok şeyin arasındaki ritmi ve âhengi görmemek mümkün mü? Malikü’l-Mülk’ün kusursuz düzeni insanda haşyet uyandırıyor. Her şey öyle bir intizam ile inşa edilmiş ki görüp de şükretmemek, hayretler içinde kalmamak mümkün değil.
Şimdi oturup düşünelim. Neden kendi cinsimiz olan insanlarla yaşayamıyoruz? Onlar da bizim gibi duygulara sahip. Onları da anlamaya çalışmamız gerekmiyor mu?
Kavga çıkarmamak, farklılıklarına saygı duymak ve ders almak insan haysiyetine daha çok yakışıyor.
Gelin bize benzemeyenlere kızmayalım, farklılıkları kabul edelim. Kardeşçe, barış içinde yaşamayı deneyelim. Zor olmadığını göreceğiz.