İşte şu Zât (sallallâhu aleyhi ve sellem), Yaradan’ın birliğinin doğruluğu derecesinde doğru, apaçık, sağlam ve güvenilir bir delildir. Ayrıca O Zât, ölümden sonra yeniden dirilmenin ve sonsuz saadetin de kesin bir delilidir. Nasıl ki O Zât, hidayetiyle ebedî saadetin var olmasının sebebi ve bu saadete ulaşmanın vesilesidir, öyle de duası ve gönülden yakarışı ile o saadetin ortaya çıkmasının sebebi ve vesilesidir.
İşte bak:
O Zât, öyle büyük bir namazda dua ediyor ki sanki şu yarımada, belki bütün yeryüzü, onun muazzam namazına dâhil olur, yalvarır.
Bak, hem öyle büyük bir cemaatin içinde yalvarıyor ki sanki Hazreti Âdem’den günümüze, hatta kıyamete kadar bütün nuranî ve kâmil insanlar, ona uyup duasına âmîn diyorlar.
Hem bak, öyle bir ortak ihtiyaç için dua ediyor ki sadece yeryüzünde bulunanlar değil, manevî âlemlerde yaşayan melekler gibi şuurlu varlıklar, hatta bütün varlıklar, O’nun yakarışına, “Evet, ey Rabbimiz! Ver, biz de istiyoruz!” deyip iştirak ediyorlar.
Hem öyle bir ihtiyaçla kıvranarak, öyle hüzünlü, öyle sevimli, öyle derin bir özlemle, öyle bir derin yakarışla yalvarıyor ki bütün kâinatı ağlatıyor, duasına iştirak ettiriyor.
Bak, hem öyle bir maksat, öyle bir gaye için dua ediyor ki insanı ve âlemi, belki bütün yaratılanları en aşağı derecelerden, çürüyüp gitmeden, kıymetsiz ve faydasız kalmaktan, en yüksek derecelere, yani değerli olmaya, ölümsüzlüğe ve ulu bir konuma çıkarıyor.
Bak, hem ağlayıp inleyerek öyle bir yardım talebinde bulunuyor ve öyle tatlı bir gönülden yakarışla yalvarıyor ki sanki bütün varlıklara, göklere ve Arş’a işittirip onları kendinden geçirip duasına “Âmin, Allah’ım, âmîn.” dedirtiyor.
Bak, hem öyle bir Semî, Kerîm ve Kadîr’den, yani her şeyi işiten, sonsuz ikramlarda bulunan ve her şeye gücü yeten, hem öyle bir Basîr, Rahîm ve Alîm’den, yani her şeyi gören, sonsuz şefkat sahibi ve her şey bilen bir Zât’tan (celle celâluhu) ihtiyaçlarını istiyor ki biz de gözlerimizle gördüğümüz gibi, O Zât, bir köşede gizlenmiş bir canlının en gizli bir ihtiyacını ve yakarışını görür, işitir, kabul eder, ona merhamet eder. O canlının istediğini görerek, sonsuz bir hikmet ve şefkatle verir. Hiç şüphesiz, böyle bir muamele, ancak her şeyi duyan ve gören, sonsuz kerem ve şefkat sahibi bir Zât’a mahsustur.