2024 Ekim 2024 İnanç Rana Özçelik

Tefekkür

Bir konuda derin ve sistemli düşünme  anlamlarını ihtiva eden tefekkür insanı diğer varlıklardan ayıran önemli özelliklerden biridir. Biraz yakından baktığımızda bilginin temelinin tefekküre dayandığını aklın kılavuzu ve ışığının da yine tefekkür olduğunu açıkça müşahade ederiz. Kur’an-ı Kerim’de anlatılan hadiseleri; kâinatın düzeni, yaratılış, geçmiş toplumların hikayeleri, güneş ve ay sisteminin işleyişi kâinatta yaratılan her şeyin insanın hizmetine verilmesi, uyku gerçeği ve benzer misaller hep tefekkür örgüsü ile örülmüş ve “düşünmez misiniz, akletmez misiniz” gibi ilahi ikazlarla insan tefekküre sevk edilmiştir. Ancak düşünen insan hadiselerin perde arkasına yaklaşabilir kevni ve kitabi ayetleri okuyabilir, ibret alıp gerçeğe ulaşabilir. 

Bernard Shaw’a atfedilen bir söz şu şekildedir: “Düşünürler çevrelerinde her gün yüzlerce mucize görür, hayatın kendisi bir mucizedir.” Etrafımızdaki sıradanlaşmış, tekrar eden ve çok sayıda olan hadiseler bize adiyattanmış gibi görünür. Ancak düşündüğümüz zaman, tefekkür ettiğimiz zaman onların gerçek değerini anlarız. Mesela, bir tarladaki otlar değersiz, sıradan bitkiler gibi algılanır. Fakat o bitkilerdeki her hücresinde meydana gelen fotosentez hadisesi, o bitkinin topraktan mineral alma süreci, ışığın bitkiye girme yolu, havadan karbondioksiti yakalama şekli, kendine has ve en uygun şekildeki fiziki yapısı hepsi ayrı ayrı hikmetlerle doludur.

İnsana ihsan edilen akıl nimeti ancak tefekkürle anlam kazanabilir. Doğru ve yanlışı, hayır ve şerri, fayda ve zararı tefrik edebilmesi için tefekkür bir nur bir ışık olur ve akıl vazifesi icra edebilir. (a.b.) Aslında tüm başarılarda; hatta icad, teknik ve teknolojik gelişmelerin temelinde tefekkür vardır. Her keşif ve başarının içinde yaşanılan toplum ve çağa olumlu katkısını görmezlikten gelmek mümkün değildir. Ancak düşünen, aklını kullanan ibret alan ve istifadesine sunulan nimetlerin farkında olup onu doğru metotlarla değerlendiren topluluklar gelişir ve huzurlu olur.

Tefekkürü Engelleyen Faktörler 

Tefekküre ulaşmanın önündeki en büyük engellerden bazıları; gaflet, ülfet, kibir, taklit ve cehalettir. Nitekim aklını tefekkürden soyutlamış başka akılların güdümünde bir kukla haline getirmiş, şahsi çıkar ve menfaatlerini her şeyin önünde tutmuş toplumların yakın ve uzak tarihimizde içine düştükleri hazin duruma üzülerek şahit oluyoruz. 

Tefekkür bütün ilimlerin kaynağına temel teşkil etmekle birlikte asıl hedefi, ulaştığı her bilgi, her başarı, her buluşu gerçek sahibine vermek, ilimde derinleşirken şımarıklığa, haddini bilmezliğe, kendini beğenmişliğe düşmeden, istikamet çizgisinde ilerlemektir. Kendini ve kâinatı tahkik ve tetkik edemeyen ve taklidin cenderesinde sıkışan ruhta/ruhlarda tefekkürün aydınlık ufkuna ulaşmak mümkün değildir.

Dikkatsizlik umursamazlık manalarını taşıyan gaflet; dikkat, hassasiyet, zihni uyanıklık olarak da tarif edilen tefekküre engel teşkil eden faktörlerden en önemlisi denilebilir.  Gafletin tefekküre ciddi bir engel olduğunu Kur’an-ı Kerim bize sık sık telkin eder ve “…gafillerden olma” (Araf 205) ikazında bulunur. 

Tefekkür, insanı maddi manevî terakki ve ruhu kemâlâta ulaştırırken gaflet bu terakkinin önünde yüksek bir sur, manevi bir musibettir. Bu musibete maruz kalmamak ruhi ve kalbi teyakkuz ve zindelik için tefekkürün aydınlık ikliminde eşya ve hadiseleri temaşa edebilmek, mümin için olmazsa olmazdır. Tefekkür şulelerinin ruhta, kalpte ve akılda kesintiye uğramaması için gaflet engeline takılmaması şarttır. Gaflet girdabına düşmemek tefekkürü canlı tutabilmek içindir ki Kainatın Efendisi (s.a.v), “Bir saat tefekkür bazen bir sene ibadetten daha hayırlıdır” (Suyutî, Camiu’s-Sağir, II/127; Aclûnî, I/310) buyurmuştur. 

Tefekkürün ışığına engel olan diğer bir perde ise ülfettir. Alışma, alışkanlık anlamlarını taşıyan ülfet sürekli görülen güzellikler, nimetler, ilahi sanat eserlerinin değerlerini düşünememek, fark edememek  demektir. 

Kur’an-ı Kerim’in nazara verdiği tefekkürü engelleyen unsurlardan bir başkası kibirdir. İnsanın ruhuna kanserli bir kitle gibi yerleşen kibir ve tefekkür pencerelerini tamamen kapatıp manevi hayatını zindana çeviren inanç dünyasında büyük hasarlar meydana gelmesine sebep olan son derece tehlikeli ve sinsi bir haslettir. İnsanın kendi yapıp ettiklerini beğenmesi işte bu hayırlı bir iş olsa dahi önde görünme isteği, kendisi olmadığı zaman vesile olduğu işlerin duracağı düşüncesi hep “ene”sini nazara vermesi üstünlük psikolojisi elde ettiği başarıları kendine mâl etmesi gibi bütün bu soğuk ve sevimsiz hal, tavır ve düşünceler kibrin farklı versiyonlarını teşkil eder ve tefekkür denizine dalmışken gafleti sebebiyle akıntıya kapılır gider. 

İnsan aklının ziyası olan tefekkürün önündeki diğer bir engel de taklittir. Taklit, delil ve araştırmaya dayanmayan bir inanç şeklidir. Tefekkürdeki bilinçli, sistemli bir araştırmanın aksine taklitte şuursuz bir kabul, koyu bir taassub vardır. Tefekkürde hadiselerin hikmetlerini anlayabilme gayreti varken, taklitte düşünme ve araştırmayı külfet olarak kabul eden atıl bir beynin görmeye, duymaya alışageldiği söz ve hareketleri körü körüne kabulü söz konusudur.

Tefekküre engel son unsur, bilginin ruhu olarak da tanımlayabileceğimiz, ilmin zıddı olarak tarif edilen cehalettir. İlahi kitapta insana okuması, araştırması, tefekkür etmesi vahyedildiği için dini bir terim olarak cehalet; vahyin zıddı olur. Kur’an-ı Kerim’deki anlamı ile insanın yaratıcısını tanıyamaması kâinattaki muhteşem nizamdaki ilahi sanat eserlerinde yaratıcının ayetlerini okuyamaması, eşya ve hadiselere sathi bir nazarla bakarak tabiat varlıkları ve hadiseler olarak yorumlaması, kâinatta cereyan eden devasa olaylarda ilahi iradeyi görmemesi demektir. Aslında bu bir anlamda insanın kendini de bilmemesi okuyamaması anlamına gelir. Yunus’un ifadesi ile;

Sen kendini bilmezsin 

Ya nice okumaktır”

Sonuç olarak tefekkür ameliyesini gerçekleştirmekle yukarıda Kur’an’dan bazı ayetlerle temellendirilen kötü hasletlerden uzaklaşarak mümkün olacaktır. İnsanın zahirden hakikate ulaşması, varlık alemini okuması, bu alemin yaratıcısına karşı vazifesini idrak etmesi de yine tefekkür ufkuna ulaşarak mümkün olacaktır. Tefekkür etmek kadar tefekkürü zinde tutabilmek de önemlidir. Bunun için zihni âtıl bırakmayıp aktif kullanmak, doğru kaynaklarla beslemek, biyolojik ihtiyaçları ile birlikte manevi ihtiyaçlarını da karşılamaya dikkat etmek gerekir.

Dipnotlar 

https://islamansiklopedisi.org.tr/tefekkur

https://islamansiklopedisi.org.tr/gaflet–tasavvuf

https://islamansiklopedisi.org.tr/ulfet