Gençlerin eğitimi ve bilinçlendirilmesi, geleceğin temellerini atmak açısından büyük önem taşıyor. Bu çerçevede, gençlere yönelik düzenlediğiniz eğitim programları ve bilinçlendirme faaliyetlerinin rolü nedir?
Avrupa’ya ilk defa ayak basan her bireyin diyalog eğitimi alması gerektiğine inanıyoruz. Bu sebeple, özellikle gençlere odaklanarak geniş bir öğrenci kitlesiyle çalışıyoruz. Eğitim programlarımızda kaynak olarak Ahmet Kurucan’ın ‘‘Niçin Diyalog?’’ kitabını esas alıyoruz. Kur’an ve sünnet perspektifinde diyalogun yeri, tarihsel gelişimi ve hizmet hareketindeki önemi gibi konuları eğitim kamplarımızda işliyoruz. Öncelikle diyalogun temel prensiplerini anlamaya çalışıyor ve bu bilgileri çeşitli sunum teknikleriyle muhataplara aktarıyoruz. Bunun yanında yurt dışından sıkça sorulan soruları inceliyoruz; İslam’da demokrasi, tesettür, kölelik, cariyelik ve Hz. Ayşe’nin evlilik yaşı gibi konular üzerine cevaplar hazırlıyoruz. Bunlar yapılırken, diyalogun temellerini doğru bir şekilde öğrenmek, köprüler kurarken yanlışlıkla köprüleri yıkmamanın da ne kadar önemli olduğunu hatırlıyoruz.
Dinler arası diyalog alanındaki etkili çalışmalarınızdan bazı örnekler verebilir misiniz? Bu çalışmalarda hangi yöntemleri kullandınız ve nasıl bir etki gözlemlediniz?
Dinler arası diyalog çerçevesinde düzenlediğimiz ‘‘Kardeşlik Çemberleri’’ etkinliğinden bahsetmek isterim. Bu program, Hristiyanlık, Yahudilik ve İslamiyet gibi semavi dinlere mensup insanları bir araya getiriyor. Her etkinlik için belirli bir konu seçiyoruz; örneğin, ‘‘İbrahimi dinlerde aile hayatı ve evlilik’’. Bu konu çerçevesinde, farklı dinlerin perspektifini ele alan üç uzman konuşmacı davet ediyoruz. Bir konuşmacı İslam’ı, bir diğeri Hristiyanlık’ı ve bir diğeri de Yahudilik’i temsil ediyor. Konuşmaların ardından soru-cevap bölümüne geçiyoruz. Sonrasında ise ‘‘scriptural reasoning’’ adı verilen kutsal kitap okumaları kısmına başlıyoruz. Katılımcılar, çember şeklinde oturarak Tevrat, İncil ve Kur’an’dan seçilen ilgili ayetleri birlikte okuyor ve tartışıyor. Bu bölümde, katılımcılar genellikle Hristiyanlık ve Yahudilik hakkında bilgi sahibi olduklarından, İslamiyet hakkında daha çok şey öğrenmek istediklerinden çeşitli sorular soruyorlar. Bu soruları yanıtlamak bizlere düşüyor tabi. Berlin’deki ‘‘House of One’’ projesinden ilham aldık. ‘‘House of One’’ üç semavi dinin aynı çatı altında ibadet etmesini işleyen bir projedir. Biz de manevi anlamda böyle bir birliktelik oluşturmaya çalışıyoruz. Gayemiz, üç dini bir araya getirip yeni bir din yaratmak değil, herkesin kendi dinini özgürce yaşayabileceği ve farklı dinlerden insanların barış içinde bir arada bulunabileceği bir ortam oluşturmaktır. House of One’da olduğu gibi, herkesin ibadet yeri ayrı, ancak ortak bir salonda toplanabiliyorlar. Biz de ofisimizin salonunu bu şekilde kullanarak, farklı din ve kültürlerden insanları bir araya getiriyor ve huzur içinde birlikte nasıl yaşayabilirizin cevaplarını arıyoruz.
Yıllar boyunca biriktirdiğiniz birçok hatıra vardır. Bu hatıraların sizi etkilediğini düşünüyoruz. Bunlardan birisini paylaşabilir misiniz?
Ramazan iftarlarından birine dair güzel bir hatıramı paylaşmak isterim. Bir keresinde iftarlarımıza düzenli olarak katılan dinine sıkı sıkıya bağlı Katolik Hristiyan arkadaşlarımız, bir sonraki iftara ev sahipliği teklif ettiler. Dört arkadaş, ‘‘Bugün iftarı biz hazırlayacağız, siz hiçbir şeye dokunmayacaksınız’’ dediler. Memnuniyetle kabul ettik. İftar saati akşam yedi sularındaydı ancak bu arkadaşlarımız saat 14:30’da ofisimize yanlarında birçok malzemeyle geldiler. Yardım teklifimizi nazikçe reddederek mutfağa girdiler.
Akşama kadar büyük bir özenle yemekler hazırladılar. İftara oturduğumuzda, sofrada dört beş çeşit yemeğin olduğunu gördük. ‘‘Bu kadar yemeğe gerek var mıydı?’’ diye sorduğumuzda, ‘‘Biz sizden böyle gördük’’ dediler. Yemek tariflerini internetten araştırmışlar; Almanya’da yaşayan bir Türk’ten kısır tarifini öğrenmiş birisi mesela. Hazırladıkları yemekler bize özeldi ve büyük bir özenle yapılmıştı. İftar bitiminde teşekkür ederek birlikte sofrayı toparlamayı teklif ettik, fakat onlar, ‘‘Bugün ev sahibi biziz’’ diyerek her şeyi kendileri topladılar. Bulaşıkları yıkadılar ve mutfağı düzenlediler. Gece yarısı 12:30’da ayrıldılar.
Bu insanlar, emin olun ki bizi samimi arkadaşları olarak gördükleri için içtenlikle bu iftarı hazırladılar. Hristiyan arkadaşlarımızın Müslümanlar için iftar sofrası hazırlaması, diyalogun ne kadar güçlü ve anlamlı olduğunu göstermeye yetmez mi? Her zaman dediğimiz gibi, ‘‘Diyalogun kendisi üründür.’’
Etkinliklerinizi başarıyla gerçekleştirmede ekibinizin ve gönüllülerinizin katkısı nedir? Bu süreçte nasıl bir işbirliği ve destek sağlıyorlar?
Etkinliklerimizin her aşamasında gönüllülerimizin katkısı çok büyük. İkramların hazırlanmasından konuşmacıların organize edilmesine kadar tüm hazırlıkları gönüllü arkadaşlarımız üstleniyor. Programlar sonrasında da ilişkilerin sürdürülmesi ve ek etkinliklerin düzenlenmesi gibi faaliyetler yine onların özverisiyle gerçekleşiyor. Gönüllülerimizin kimisi çalışıyor, kimisi öğrenci, kimisinin çocukları var fakat vakitlerinden feragat ederek bizlere yardımcı oluyorlar. Ayrıca, esnaf abilerimiz ve ablalarımız da desteklerini esirgemiyor; Ramazan’da evlerini açıyor, farklı etkinliklerde ve çeşitli desteklerde bulunuyorlar.
Biz, kâr amacı gütmeyen bir sivil toplum kuruluşuyuz. Gelirlerimiz tamamen bağışlar ve projeler üzerinden sağlanıyor. Maddi desteğe ihtiyacımız olduğunda, abilerimiz ve ablalarımız birikimlerinden bağışlarda bulunuyorlar. Bu bağışlar sayesinde etkinliklerimizin gerçekleşmesi mümkün oluyor; elektriğinden suyuna, lojistik tüm ihtiyaçlar bu desteklerle karşılanıyor. Elhamdülillah, bu diyalog faaliyetlerinin yürütülmesine katkıda bulunuyorlar. Maddi desteğin yanı sıra, manevi olarak da bizleri destekliyorlar; dualarını hep arkamızda hissediyoruz. Hepsine ayrı ayrı teşekkür ediyoruz. İnşallah, Allah’ın inayeti ve sizlerin desteğiyle diyalog faaliyetlerimiz artarak devam edecektir.
Son olarak, bireysel olarak diyalog süreçlerine katılmak isteyenler için hangi adımları atmaları gerektiğini önerirsiniz? Bu sürece nasıl daha aktif ve etkili bir şekilde dahil olabilirler?
Diyalog, sadece bir kurumun faaliyetiyle sınırlı değildir; herkesin özünde bir diyalog gönüllüsü olduğunu ve bu konuda sorumlu olduğunu düşünmesi gerekir. Diyalog konusunda ne yapılması gerekiyorsa, öncelikle bu eğitimi alarak başlamalıyız. Kişisel gelişimden toplumsal gelişime kadar her şeyi kapsayan bu eğitim, özellikle diyaloğa dair kendimizi yetiştirmeyi de içermelidir. Belki bazılarımız doğru diyalogun ne olduğunu ve nasıl yapılması gerektiğini tam olarak bilmiyordur. Doğru bilgiye ve metoda yalnızca diyalog kurumları sahip olmamalı; herkes, bireysel olarak bir diyalog gönüllüsü olduğunun farkına varmalıdır
Her ülkenin, her yerin şartları, etkinlik türleri ve insanların bakış açıları farklı olabilir. Bu farklılıkları göz önünde bulundurarak, diyalogun temellerini anlamak ve bu temeller üzerine düşünmek önemlidir. Allah’ın izniyle, gerekli istişarelerden sonra bu doğrultuda adımlar atılmalıdır. Herkes, kendi çevresinde diyalog gönüllüsü olarak, barış ve anlayış ortamının oluşmasına katkıda bulunabilir.
Dipnotlar
Ahmet Kurucan, Niçin Diyalog?
Faruk Mercan, Demokrasiden Geriye Dönüş Yok
B. Jill Carroll, A Dialogue of Civilizations