Madam Curie Yıl 1897, Paris yakınlarında bir okulun bahçesinde patates ambarına benzer bir kulübe. İçindeki eşyalar; eski birkaç ahşap masa, kavanozlarda birtakım kimyasal maddeler, bazı cam ve metal malzeme ile bir kara tahta. Yağmuru sızdıran camdan bir çatı. Yazın bunaltıcı derecede sıcak, kışları ise yalnız kendini ısıtan bir sobayla idare ediliyor…
Evet, ilme adanmış bir hayat hikâyesinin yaşandığı yerdi burası. Marie Curie’nin (1867 – 1934) ‘ikinci yuvam’ diye adlandırdığı, radyoaktiviteyle ilgili çalışmalarının temelini attığı laboratuvardır tarif edilen yer. Burası bir nevi radyoaktivitenin doğumeviydi. Gelecekte radyoaktiviteyle ilgili dört Nobel Ödülü kazandıracak olan ilk deneylerin ailecek yapıldığı laboratuvar…
Marie Curie, Varşova doğumlu bir Polonya’lıydı. Çalışmalarının itici güçlerinden biri de yabancı bir ülkede Polonya’nın adını, şerefini yükseltme isteğiydi. Fransa’da yaşadığı uzun yıllar boyunca Polonya’yı asla unutmadı. Ülkesinin Rus işgalinde olduğu bir sırada doğması ve memleketinde akademik çalışma yapamaması ona daima bir hüzün yaşattı.
İşgal altındaki Polonya eğitim sisteminde kadınların üniversiteye gitmesine ya da teknik eğitim görmesine izin verilmiyordu. Böylelikle ilim aşığı olan Curie ailesi göç etmek zorunda kaldı.
Nobel Ödülü kazanan ilk kadın, iki Nobel Ödülü alan ilk kişi ve eşi, kızı ile damadı da aynı ödülü almış olan bilim insanı ünvanlarının sahibi Madam Curie; bu iptidai laboratuvardaki çalışmaları ve başarısıyla asıl olanın gayret ve azim olduğunu ispatlamıştır. Curie’nin hayatı kan kanseriyle son bulmuştur. İlim aşığı bu kadın o kadar çok radyasyona maruz kalmıştır ki; bugün Paris’in ünlü kütüphanesinde (Bibliothèque Nationale) saklanan çalışma defterlerinin hâlâ radyasyon yaymaya devam ettiği belirlenmiştir. Modern bilim tarihinde radyoaktiflik; 24 Şubat 1896 tarihinde Henry Becquerel’in Uranyum’dan yayılan ışınların fotoğraf plaklarına etki ettiklerini gözlemlemesiyle keşfedilmiştir. Marie Curie ise bu ışınları yayan elementlere radyoelement, ışınlara radyasyon adını vermiştir. Radyoaktif elementlerle çalışmak hem tehlikeli hem de çok zordu. Mesela ‘pekblend’ mineralinden yarım gram radyum elde edebilmek için bir ton bu mineralden, elli ton su ve yaklaşık altı ton da diğer kimyevi maddelerden gerekiyordu. Fransa’da çalışmalarını yapan ve ülkesine hasret olan Curie; keşfettiği radyoaktif iki elementten birine ülkesinin adına ithafen ‘Polonyum’ vermiştir. Günümüzde birçok yerde kullanılan radyoaktif elementler özellikle nükleer tıp, tomografi ve radyografi gibi alanlarda kullanımıyla insanlığa büyük fayda sağlamaktadır.
ABD’de yaşayan ve bir galaxy keşfederek kendi adını veren Burçin Mutlu gibi günümüzde de başarılı mülteci hikayeleri vardır. İnanıyoruz ki; bugün göç etmek zorunda kalan ve artık adaptasyon sürecini tamamlamak üzere olan hizmet gönüllüsü ailelerin çocukları arasında da meşhur fizikçi Albert Einstein, yetenekli müziyen Freddie Mercury, ünlü aktivist Mathangi Arulpragasam ve ABD’nin ilk kadın dışişleri bakanı Madeleine Albright gibi insanlar çıkacaktır.
Bütün ömrü vatan hasretiyle geçen Curie’nin ülkesini temsil eden ‘Polonyum’ ismi bugün bütün dünyada onlarca kitap, dergi ve video gibi yazılı ve görsel yayınlarda yer almaktadır.
Teşekkürler sana ve senin gibi ömrünü insanlığa adayanlara…
Dip Notlar
[1] Gökçe Akgül, Tübitak Yayınları, Marie Curie
[1] https://www.francetraveltips.com/marie-curie-museum
[1] Pasachoff, Naomi, Marie Curie: Radyoaktivitenin Keşfi, TÜBİTAK Yayınları, 2002.