Edebiyat Nale Zar Ocak 2025

Homeless’ın Selamı

Demiryolu vasıtalarına has o tıngırtılı sesle sallana sallana giderken yer altı metrosunda, tam da bir mesai çıkışının kalabalıklığında, yerini aldı boş bir koltukta. Eli hızla uzandı çantasına; bir kitap vardı gözlerini, zihnini ve günlerini kemiren. Bir kitap vardı dünyasından çıktığı anda tekrar ona koşmaya başladığı. İşte o kitaba uzandı eli; zira ivedilikle onu okumaya koyulmalıydı.

Ona doğru, “Salamunaleykum sister!” dedi biri. İlk seslenişinde, öyle bir görmezlikten geldi ki adamı, kitaptan başını kaldırmaya dahi tenezzül etmedi. Yaptığı bu duymazlıktan gelme kabiliyetine kendi bile şaşırmıştı. Kal geldi sanki! Sistemin dışladığı evsizler güruhundan bu adamı muhatap almasa mıydı?!

“Salamunaleykum sister!” dedi adamın teki. İkinci seslenişinde ne dediğine dikkat kesildi. İnandığı dinin terminolojisiyle ona seslenen biriydi. Hem bu adam bu kadar uzun ifadeyi nasıl öğrendi? Ah, para koparmak için tüm esnaf tezgahlarını da biliyor hem! Yoksa o da mı Müslüman? Üstelik tüm vücuduyla ona yönelmiş ve avucunu öne doğru uzatmıştı. Etrafta başka bir Müslüman da yoktu görünürde. Yani, ona seslendiği apaçık belliydi. “Acaba bana zarar verir mi?” diye geçirdi içinden. Sonra, ensesinde hissetti başka başka bakışları. Etrafındaki yabancı gözler, dolaylı ya da doğrudan ona doğru yöneliyordu. Metronun tıngırtılı sesi bile suspus olup kulak kesilmişti sanki, sorular asılıydı atmosferin kancalarına: “Homeless”ın ayakları ayak uçlarına değen kızın cevabı ne ola?

Sırf görünüşümden anladı selam alma üslubumu diye, para verecek değilim ya! Sistemin çarklarına yetişememiş zavallı bi’ adam yahu… Öbür yandan baktı gördü ki kendinde: Tıpkı tekerleğin içinde hızla dönen bir hamster gibi koştur koştur, ıslak ıslak, harıl harıl, terleri benek benek ve dahi nefes nefese, üstelik sürmeyi bıraktığı anda devrilecek… Kendi için mi yoksa adam için mi zordu yaşam, bilemedi. Ne var ki, sonra her şey saliseler içinde oluştu. Söz dinletemedi vicdanına. Ne fark ederdi ki kopacak birkaç kuruşun hesaba etkisi.

Çarkların içi veya çarkların dışı… Önünde kaçırmak üzere olduğu bir fırsat vardı. Normatif bütün olguları bir kenara bırakıp, duymazlıktan gelme yeteneğine bir ara verip, piyasanın denklemlerini bir kenara atıp, ensesinde hissettiği bütün bakışların seslerini kısıp, hatta “doğru”yu bile bir yana, “yanlış”ı ise öbür yana, bir klişeye düşecek dahi olsa, arkası “Yazık anlayamadı, bilmiyor giden kuruşunun nerede harcanacağını!” dense de sonrasında, asırlarınolgusu dilencilik zincirini kırmamaya karar verdi. Ya ne uğruna? Bir kelam uğruna, verilen o selam uğruna, o selamdaki mananın hatırına, hoş bir sadâ uğruna belki, çevresindekilerin bilinçaltına bırakmaya… Ve Peygamberinin ‘lâ’dan sakınmışlığının hatırına, takip edebilirse onun bıraktığı ayak izleri adabınca, temsil etmeyi beceremediği ne kadar öğreti varsa, şimdi bu dilenciyi.., o vagondaki onca kişinin arasından kendine yönelmesi fırsatını fevt etmeyeyim dedi.

Sadakasını verdi.