Kitap Tanıtımı Ocak 2025 Serhat İlhan

Ölçü veya Yoldaki Işıklar

Bir hayli insan, ahiretin tarlası hükmündeki şu fani hayatı anlama gayreti içerisinde olmuştur. Anlam gayretinin yanında, yaratılış amacını kavramaya ve saadetli bir bâkî hayatı kazanmaya da çalışmıştır. Bunları yaparken kendince bir ölçü belirlemiş ve o ölçüye göre de hareket etmiştir. 

Ölçü, insan adına hakikati ve dengeyi bulmak için bir referans noktasıdır. Soyuttan çok somut şeylerle ikna olan aklın doğruyu bulma adına kullandığı araçtır. Ölçü doğru kullanılırsa sonuç da doğru olacaktır. Eğer ölçü yanlış olursa, iki dünya saadetini tehlikeye atacak sonuçlar ortaya çıkacaktır. Bu anlamda peygamberler, insanlığa hep doğru ölçüleri getirmiş ve onların aşırıya gitmemeleri gereken noktaların sınırlarını anlatmıştır. Nübüvvetin vârisi olan alimler de bunu devam ettirmiş, her dönemde yaşayışları ve eserleriyle insanlığın yolunu aydınlatmaya çalışmıştır. 

Bu bağlamda, Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi’nin Ölçü veya Yoldaki Işıklar isimli eseri hakkında birkaç söz söylemeye çalışacağım. 

Tahta Kulübede Kara Kaplı Defter

1966 yılında İzmir Kestanepazarı Vaizliğine atanan Hocaefendi, o yıllarda iki metre karelik irşad kandiliyle aydınlanan tahta bir kulübede kalıyordu. Misafirlerini bu mütevazı yerde ağırlıyor, okumalarını ve çalışmalarını da yine burada yapıyordu. İlhamlarını yazdığı kara kaplı bir defter de ona eşlik ediyordu.

Bu deftere yazılan akıl ve vicdanın imtizaç ve izdivacından süzülen hakikatler, 1981 yılında dört kitapçık halinde basılacak ve 1985 yılında da Milli Eğitim Bakanlığı tarafından öğretmen ve öğrencilere tavsiye edilen kitaplar arasına girecekti. 

Muhterem müellifin Ölçü veya Yoldaki Işıklar ismiyle yayınlanan bu eseri dört bölümden oluşmaktadır: Hikmet Açısından, İnsan ve Davranışları, Ahlakî – İçtimaî ve Hareket Perspektifi. Bu eser, toplamda 140 ayrı konuda okuyucularına pırlanta bilgiler ve ölçüler sunmaktadır. İlimden dine, tasavvuftan edebiyata, sabırdan cennete, insandan sanata, yalnızlıktan metafizik gerilime kadar birçok konuda okurlarına tesirli bilgiler vermektedir. 

Sadece Bu Eseri Olsa Yeterdi!

Bazı eserlerin arkasında öyle hikâyeler vardır ki, bu kutlu hikâyeler o eserleri daha bir değerli kılar. İşte bu eserin de; failinden mef’ulüne, hocasından talebesine kadar cevherlerle dolu bir hikâyesi var. 

Eser 1990’lı yılların sonlarına doğru Arapça’ya El-Mevazin ve’l-Edvâ ‘alâ et-Tarîk ismiyle çevrilmiştir. Fas’ın tanınmış alimlerinden Prof. Dr. Şahid el Buşuhî, bir kitap fuarında esere denk gelmiş ve onda yazılanların ilimden daha çok hikmet içerikli olduğunu anlamıştı.

“Bana öyle geldi ki bu yeni ve farklı bir ses” diyerek talebesi Ferid el Ensari’ye bu kitabın yazarına ulaşmasını telkin etmişti. Ferid el Ensari, hocasının bu sözleri üzerine İstanbul’a gelerek Nevzat Savaş Bey ile tanışmış; başta kitapla ilgili olmak üzere, hizmet hareketi ve Hocaefendi hakkında bilgiler almıştı. Bu konuşmaların sonunda Ferid el Ensari “Buldum, buldum!” diyerek sevinç naraları atmıştı.

Prof. Dr. Ferid el Ensari bu yaşadıklarının ardından Hocaefendi’ye ithafen İlâ Varisus-Sır (Sırların Varisi’ne) isminde bir kaside yazmıştır. Hayatının son demlerinde yazdığı Avdet-ul Fursan/Süvarinin Dönüşü adlı eseri de Hocaefendi’nin edebî bir tarzda yazılmış biyografisidir.

Kendisinin hareket ile tanışmasına vesile olan Ölçü veya Yoldaki Işıklar için “Hocaefendi’nin hiçbir eseri olmasaydı, bu eseri yeterdi.” ifadesini kullanmıştı.

Sözde Değil Özde, Zü’l Cenaheyn Bir Müslümanlık

Ölçü veya Yoldaki Işıklar, sözde Müslümanlığın ötesinde özde Müslüman olmanın yollarını gösteren bir eser olma niteliği taşır. İnsanın zü’l cenaheyn yani iki kanatlı olmasının gerekliliklerini sunan çalışma, maddi ve manevi hayatın, dünyevî ve uhrevî yaşayışın kodlarını çözmenin fennî ve islamî ilimleri doğru şekilde anlamakla olacağını belirtir.

Muhterem müellif, cevâmi’ul kelam bulutlarıyla ıslanmış yüreğinden süzülen ilham pınarlarını esere akıtmış ve Allah’ın izniyle orijinal ifadeler ortaya koymuştur. 

Eser baştan sona okunup bir kenara bırakılmaktan çok, bir başucu kitabı olmanın yanında düşüncelere ve hareketlere istikamet kazandırmanın ipuçlarını sunmaktadır. İnsanlık adına var olagelmiş karanlık yolları aydınlatan bir kılavuz edasındaki bu kitabın, dikkatimi çeken bazı bölümlerini meraka sevk etmesi niyetiyle paylaşmak istiyorum:

Tecrübe, aklın hocası, düşüncenin de rehberidir.

Sanat, gizli hazineleri keşfedip açan sihirli bir anahtar gibidir. Onunla açılan kapıların arkasında fikirler suret urbası giyer; hayaller de âdeta cisimleşir.

Sanatsız bir insan, ölü olmasa da, diri de sayılmaz.

Hayatını gayri ciddî yaşayanlarda kalbî hayat olamaz. Onların ağlamaları da ayrı bir yalandır.

Kadın, bulaşık bir kap, değersiz bir maden parçası olmadığı gibi, yeri de bulaşık kapların, maden parçalarının bulunduğu yer değildir. O, eşsiz bir pırlantadır ve mutlaka sedef kakmalı pırlanta kutularında korunmalıdır.

Olgun insan ve gerçek dost, Cehennem’den çıkışta ve Cennet’e girişte bile “Buyurun” demesini bilendir.

– Körlerin rehberliğine kalanlar, yol yürüyeceklerine oldukları yerde kalsalar, hedefe daha yakın bulunurlar.

Hak, tepene inen bir kılıç da olsa, boynunu ona uzatmaktan çekinme.

Hüsnüzan başka, hüsnüzan ve adem-i itimat başkadır. Bunların yerlerini tayin, erbâb-ı firaset’in işidir.

– Düşüncelerdeki pasları çözecek en müessir iksir, meşverettir.

Bu ifadelerin her biri size Mutlak Hakîkat dilinin kapılarını aralıyor ve sizi içeri davet ediyor. Size “Yaşamayan bilmez, bilmeyen böyle diyemez.”  dedirtiyor âdeta. Ve siz tam bu noktada;

“Asırlardır kaybettiğim isimler, kaybettiğim özüm, ruhum, insanlığım, hakîkatim hoş geldiniz! 

Selâm size, selâm, sizi bana, beni size ulaştıran Ruh’a!” diyor ve iki büklüm oluyorsunuz.