Yazar: Nurefşan Zeynep Kurt
Vefat ettiğini çok yakın bir arkadaşımdan duymuştum ve gelen haberle ziyadesiyle sarılmıştım. Yoldaşımsa yıkılmıştı, çok zor bir ânı yaşıyor olsa da daim Rabb’e bağlıydı. Aklıma gelen ilk şey bundan sonra ne yapacağım sorusu oldu. Sonra çevreme baktım ve “Sen varsın ya!” dedim yol arkadaşıma, “Sen bana zaten Hocaefendi’yi hatırlatıyorsun her daim, onun yokluğunu çekmem.”. O kadar çok seviyordu ki Hocaefendi’yi, onun bu hayranlığı beni şaşırtıyordu.
Birkaç saat sonra, başka bir ülkede yaşayan dava arkadaşımdan mesaj gelmişti. Daha yeni gittiği ülkede “Ben tıp okuyacağım!” deyip azimle ve kararlılıkla 3. sınıfa kadar gelen canım arkadaşımdı. “Haberleri gördün mü? Çok garip oldum.” diyordu. “Ben de öyle…” diyebildim sadece. Bir sonraki mesajı etkileyiciydi: “Biz yola devam dostum!” diyordu. O kadar dokundu ki yüreğime! Ne kadar metanetli, kararlı ve istikrarlıydı.
Sohbet-i Cânân etrafında dönen muhabbetler, Allah rızası için planlanmış hayatlar ve gaye-i hayale adanan ömürler… Ne kadar da kıymetli, paha biçilmezdi.
Divane Gençlik
Günümüzde gençlik kayıp, gençlik yıkık, gençlik dermanını bulamayan çaresizler yığını âdeta. Rotasını kaybetmiş, nefsine ve hazlarına yenik düşmüş. Yolda olanlar, arayanlar ve bir şeylerin ters gittiğini hissedenlerin sayısı da bir hayli fazla. Sosyal medya bağımlılığı ile son dönemde artan intihar vakaları da gençliğin kaybolmuşluğunun bir belirtisi sanki.
Her kesimden inançlı gençler ise; imanlarını, değerlerini ve kültürlerini elinde tutma gayretindeler. Bu gayretlerin, bir gayeye yönelik olduğuna hiç şüphe yok. Böylesine ulvî bir gaye ile tanıştırılmış olmak ne büyük bir lütuf. Bu gayeye matuf olarak atılan adımlar ve yapılan fedakârlıklar ile bu imtizacı yakalayabilme ufkuna ulaştırıldık. Bu Allah’ın bir lütfu, bir ikramıdır. Sevgi Karyağdı abla ne de güzel ifade eder bunu: “Allah’ın bizimle hadiselerin diliyle konuşması…”
Allah Teâlâ muhterem büyüğümüzü doğru tanıma fırsatına eriştirdi bizleri. Zulmün arttığı, zalimin yalandan tiyatro oyunlarıyla günahlarını gizlediği böylesi meşum bir dönemde Allah bizlere gerçekleri gösterdi. Eğer bu dönemde insanların yaşadığı psikolojik bunalımların bir parçası değil isem, Allah’ın bahşettiği bu kervanın bir parçası olmamdandır.
İlk Günler
Ailelelerimizin ve büyüklerimizin anlattığı ve kitaplarda okuduğumuz kadarıyla, bu günlere erişmek kolay olmamış. Kestane Pazarı’nda başlayan bu bezme gönül veren ve Anadolu’nun bağrında yetişmiş abi ve ablalarımıza ne kadar da çok şey borçluyuz.
“Hizmet ile nasıl tanıştınız?” diye kendilerine sorulduğunda âdeta zamanda yolculuğa çıkıyorlardı. Sanki içlerindeki heyecan ve yaşatma aşkı hiç eskimiyordu. Her daim dipdiriydi hisleri. “Hocaefendi’nin hizmete karşı duyduğu derin ve gönül tellerini titreten hissiyatı abi ve ablaların üzerinde silinmeyecek bir iz bırakıyordu.”
Hasan Üzümcü abi bir sohbetinde, Hocaefendi’nin halk ile muhabbetini, hizmetlerin binbir çile ile nasıl başlatıldığını, insanların ilk hizmetlere sahip çıkmasından, elinde avucunda ne varsa cömertçe verdiğinden bahseder. Hayatındaki dönüm noktasını ve sonraki günleri ayrıntılı bir şekilde anlatır. O günler meğer, ışığın karanlığı boğacığı günlere atılan ilk adımlarmış. Bir diğer yandan da bu, Örnekleri Kendinden Bir Hareket in şafağındaki büyüklerimizin hayat hikayeleridir.
Eğer Hocaefendi’nin yazılı mirası geride bıraktığı kitaplarıysa, yaşayan mirası ise o günlere şahitlik eden abi ve ablalalarımızdır.
Cenaze ve Onun Yol Arkadaşları
Cenaze günü, bir sekîne hâli hâkimdi herkesin üstünde. Hüzünlü gönüller zikir ve dua ile inşirâha eriyordu. Yoksa bu Hocamızın duası mıydı?
Cenazede ilk kervanın yolcuları, Hocaefendi’nin yol arkadaşlarının hüzün kokan ama dirayetli hâlleri gözden kaçmıyordu. Her biri sahabe misali yaşantılarıyla farklı bir derya. İsmail Büyükçelebi, Abdullah Aymaz ve diğer abiler ellerini duaya açmışlardı.
Suat Yıldırım’ın cenaze namazını kıldırması, ve Hocamızı son yolculuğuna uğurlaması vefasını gösteriyordu. Duruşu adeta “ben başından sonuna kadar onunla beraberdim” diyordu. Edirne günlerini hatırlatıyordu. Her birinin hayatı bir kitap misali. Daha niceleri var ki, yazmakla bitmez, anlatmaya sayfalar yetmez.
Hocaefendi’yi sevenler haberi aldıkları gibi son vazifeyi eda etmek üzere dünyanın birçok yerinden çıkıp geldiler. Bu gelişler, gelecek adına da ümidimizi besleyen bir fedakarlıktı adeta. Tıp okuyan arkadaşıma ise bu durum, “Biz yola devam dostum!” içtenliği olarak yansımıştı. O da bu hizmet gönüllülerinin arkasından gelen gençliğin timsali idi.
Herkesin hüznü, yası ve kederi yüzünden okunuyordu. Onlara baktıkça insan duygulanmadan edemiyor, her birisi ayrı hâl ile Hocamızı hatırlatıyordu.
Bize deniyor ki, “gençler sizler bizim ümidimizsiniz, size güveniyoruz!”. Büyüklerimizin gözü kapalı bizlere olan güveni üzerimize büyük bir sorumluluk bıraksa da, hüsn-ü zanları burnumuzun direğini sızlatmaya yetiyor. Biz de deriz ki, iyi ki bu abilerimiz ve ablalarımız bizimle, Hocamızın ayinesi olarak, yolumuza ışık tutuyor, ve üzerimize binen bu ağır yükte bize tecrübelerini aktarıyor ve Hocamızın rehberliğinde Kuran ve Sünnet yolunda onlar da bizlere rehberlik ediyor.
Yarınlar sadece gençlerin değil, bize önderlik eden büyüklerimizin desteği ile “virabismillah!” dediğimiz şahs-ı manevinin tüm fertlerine ait. Onu hiç görmemiş insanlar olsa da, Hocamızın arkadaşları ve ufukta görünen altın nesil, onun bize öğrettikleriyle ayakta kalacak.