Yazar: Esma Pak
Bu şehir bir sabah ansızın sustu,
Toprak titredi, yıldızlar yerinden kaydı.
Bir avuç molozun altında kaldı dualar,
Adlarını göğe yazamadan…
Bir nida gibi yükseldi çığlıklar,
Ama taş duvarlar sağırdı.
Ve bilirim ki,
Tedbir almamak, tevekkül değildir.
Uyarılar savrulmuştu rüzgâra,
Göz ardı edilmişti ilahi bir düzenin yasası.
Bir tuğlanın adaletle konmadığı her duvar,
Bir gün adaletin gölgesinde yıkılır.
Ne çok ihmal sızıyor bu kente,
Tuğlaların arasından…
Ve her çöküşte, bir nesil gömülüyor,
Bir hayat yarım kalıyor.
Allah’ın adaleti,
İnsan elinin titrek terazisinde tartılmaz.
Ama biliriz ki,
Zulmün harcı zayıftır,
Ve ihmal, en ağır yüktür insan için.
Biz mi yorgunuz, yoksa duvarlar mı zayıf?
Kim bilir kaç kere görmezden geldik,
Güven sandığımız harç,
Aslında sessiz bir ihanetti.
Uzakta bir yerde, gözyaşı birikiyor,
Bir telefon sesiyle yıkılıyor insanlar.
Sarılmak için uzanan kollar,
Boşluğa düşüyor.
Ey Rabbim,
Sen sabrı öğrettin bize,
Fakat ihmalin yükü,
Sabırdan daha ağır.
Kimse bilmez, gurbetin ne kadar sessiz olduğunu,
Felaket, her dili susturur çünkü.
Ve biz sadece bakarız ekrandan,
Çaresizliğin fotoğrafına.
Şimdi her taş, her sokak,
Bir yas gibi ağır.
Ve biz, ihmalin enkazında,
Sevdiklerimizi değil,
Kendi sessizliğimizi ararız.
Bir daha bu toprak,
Bu kadar derin titremesin diye,
Her sabah bir çocuğun gülüşüne,
Bir binanın gölgesine bakarak,
Hatırlayacağız.
Çünkü unutmak,
Bir kez daha düşmek demektir.
Ve unutmayacağız ki,
Tedbir, tevekkülün kardeşidir.
Her taş yerli yerinde olmalı,
Zira adalet, duvarı ayakta tutan ilahi bir sırdır.