Ashâb-ı Kirâm Sevgi Şenocak Şubat 2022

İdeal Bir Genç: Muâz ibn Cebel

Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) Medine’de yeni Müslüman olan kimselere İslam dinini anlatmak ve yaşayışı ile örnek olmak üzere Hazreti Mus’ab ibn Umeyr’i (radıyallâhu anh) gönderir. Samimiyeti ve güzel ahlakı ile kısa sürede gönlüne girdiği çoğunluğu genç, yüze yakın sahabiden biri de Allah Resûlü’nün, “Ne güzel bir insan!” buyurduğu Muâz ibn Cebel’di (radıyallâhu anh).[1] O gün için 18 yaşında olan Hazreti Muâz’ın babası, küçük yaştayken vefat etmişti.

İslam ile buluşmasının ardından Efendimiz’le (sallallâhu aleyhi ve sellem) Akabe’de tanışmıştır. Üç ay sonra Medine’ye hicret eden Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem), Kardeş Yapma (Muahat) girişimi kapsamında 13 yıllık Kur’ân ve sünnet bilgisine sahip Muhacirleri, Ensar’ın evlerine yerleştirerek aradaki dinî bilgi, uygulama gibi konulardaki farkın hızla kapanmasını hedeflemiştir. Muhacirlerin en büyük âlimlerinden biri olan Hazreti Abdullah ibn Mes’ûd (radıyallâhu anh) bu bağlamda Hazreti Muâz ibn Cebel (radıyallâhu anh) ile kardeş ilan edilmiştir.[2] O günün en önemli meselesi donanımlı ve eğitimli insan yetiştirmekti. İslam’la tanışması hedeflenen milletlere rehberlik yapabilecek Hazreti Mus’ab gibi pek çok insana ihtiyaç vardı.

Hazreti Muâz ibn Cebel, Peygamber Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) bizzat yetişmesi için emek verdiği genç bir sahabidir. Yolculuğa çıkarken Hazreti Muâz’ı atının terkisine alır, yol boyu eğitime devam ettiği gibi ona tarihî birçok hâdiseye de şahitlik etme imkânı vermiş olurdu.

Hazreti Muâz, çok istidatlı, azimli ve zeki bir gençti. Tam bir aksiyon insanıydı. O öğrenmeye öyle açıktı ki kendisine vahiy kâtipliği ve Peygamber Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) elçiler vasıtasıyla çeşitli ülkelere gönderdiği mektupları kaleme almak gibi önemli vazifeler verilmişti. Hâfız sahabilerin bir kısmının şehit düşmesi üzerine Kur’ân’ın cemedilip mushaf hâline getirilmesi için kurulan altı kişilik komisyonun üyeleri arasında yer almıştı.

Hazreti Muâz 27 yaşındayken (İslam’la müşerref olmasından sekiz yıl sonra), fetihten sonra Mekke’ye, ardından da rehberlik yapması için Yemen’e gönderildi. Yolculuğun başında “Seni âhirette bu hâl üzere bulayım!” diyen Allah Resûlü’nün bu ifadesi o gün için Hazreti Muâz’ın kısa sürede istenen kıvamı yakaladığını gösterir.

Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) “Kur’ân’ı dört kişiden alınız.”[3] buyurduğu ve isimlerini zikrettiği dört kişiden biri olan Muâz ibn Cebel, Kur’ân ve Fıkıh konusunda dönemin otoritelerindendir. Bu vasıflar o günün şartlarında gönüllere girmede çok kıymetli birer vesileydi. Böyle bir cevheri Peygamber Efendimiz adeta bir kuyumcu gibi hassasiyetle işlemiş, hedeflenen neticeye kısa sürede ulaşmıştı.

Hummalı eğitim faaliyetlerinin yürütüldüğü o dönemde, gençlerin yetişmesinde sahada birtakım mesuliyetler alması çok mühimdi. Vazife taksiminde fıtrat ve kabiliyetler esas alınıyor ve onlara güvenildiği gösteriliyordu. İslam’la şereflenme bakımından daha kıdemli olanlara rağmen tercih edilmek onları teşvik ediyor ve vazifelerini daha şuurlu bir şekilde yapmaları sağlanıyordu. Yapılan hatalar uygun şekilde ikaz edilerek düzeltiliyor, muvaffakiyetler de tebrik edilerek pekiştiriliyordu. Böylece tam bir vazife insanı denilecek faziletli çok sayıda genç yetişiyordu.

Peygamberimizin (sallallâhu aleyhi ve sellem) vefatının ardından halife olarak vazifeyi üstlenen Hazreti Ebû Bekir (radıyallâhu anh), ordu komutanlarına Hazreti Muâz’a (radıyallâhu anh) karşı çok saygılı olmalarını, her konuda ona danışmalarını, doğru bir yönlendirmede bulunabilmesi için ondan hiçbir şeyi gizlememelerini emretmiş ve onlara, “Kıyamet günü Muâz ibn Cebel, âlimlerin bir ok atış mesafesi kadar önünde bulunacaktır!” hadisini hatırlatmıştır.[4] Bu olağanüstü sözlere muhatap olduğu dönemde Muâz ibn Cebel 30’lu yaşlardaydı. Kabiliyetlere uygun şekilde, ehil kişilerce verilecek eğitimle ideal bir genç nasıl yetiştirilir konusunda müşahhas bir örnektir o.

Toprakların dağıtımı ile ilgili bir problemde Hazreti Muâz, Hazreti Ömer’in (radıyallâhu anh) halife olduğu dönemde, halifeden farklı bir görüş belirtmişti. Hazreti Ömer onun ikazlarını dikkate almış ve tavsiye ettiği şekilde hareket ederek “Kadınlar Muâz gibisini doğurmaktan aciz kaldı. Şayet Muâz olmasaydı Ömer helak olurdu.” diyerek takdir hislerinin ifade etmiştir.[5]

İlme önem veren sahabilerin yaptıkları teşvikler neticesinde beş asır boyunca devam edecek, ilim, felsefe, sanat, tıp ve kültür gibi sahalarda yürütülecek faaliyetlerin zemini hazırlanmıştı. Hazreti Muâz, başta gençler olmak üzere çevresindeki insanları sürekli ilim ve araştırmaya sevk ediyor ve şöyle diyordu:

“İlim öğreniniz. Allah rızası için ilim öğrenilmesi; insanı, Allah’ı gerektiği tarzda tazime götürür. İlim talebi ibadettir. İlmî konuların müzakeresi tesbihtir. İlmî araştırmalarda bulunmak bir nevi cihattır. Bilmeyenlere ilim öğretmek infaktır. Onu hak edene ulaştırmak Allah’a yakınlıktır. İlim, helal ve haramların yol işaretidir. Cennete götüren yolları aydınlatan bir ışıktır. Yalnızlıkta yol arkadaşın ve seninle hasbihal edendir… İlim, ölü kalpler için hayat, karanlıklarda kalan gözler için nur, zayıf düşen bedenler için kuvvet kaynağıdır.”[6]

O dönemde baş gösteren Amvâs taunundan Hazreti Muâz’ın ailesi de etkilenmişti. İlk olarak genç yaştaki çocukları, çok geçmeden diğer aile fertleri taun sebebiyle vefat etmiş, geriye kendisi kalmıştı.[7] Bir müddet sonra kendisi de o gün için tedavisi bulunmayan bu tauna yakalanmış ve 38 yaşında imanı, takvası, ilmi, aksiyonu ve hayırlı hizmetleriyle arkadan gelen nesillerin istifade edebileceği örnek bir şahıs olarak ötelere göç etmiştir.

Dipnotlar

[1] Tirmizî, Menâkıb, 32; Nesâî, Es-Sünenü’l-Kübrâ, 8243; Buhârî, El-Edebü’l-Müfred, 337.

[2] İbn-i Sa’d, Tabakât, 3/435.

[3] Buhârî, Menâkıbu’l-Ensâr, 14, 16.

[4] İbn-i Sa’d, Tabakât, 4/79; İbn-i Hacer, İsâbe, 1425.

[5] İbn-i Ebî Şeybe, Musannef, 5/543 (28812); Derâkutnî, Sünen, 4/500 (3876); İbn-i Hacer, İsâbe, 1424.

[6] Ebû Nuaym, Hilye, 1/238.

[7] İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Gâbe, 1139, 1140.