İnsan sağlıklı olmayı, doğarken tüm uzuvları ile var olmayı kendi hakkı sanıyor. Oysa yaratılışı için hiçbir bedel ödemezken kusursuzluğu hakmış gibi görmek ne büyük utanç. Bunun farkında olanlar, kendilerini yoktan var eden ezelî ve ebedî Zât’a şükranla dolup taşıyorlar. Dilleri şükür tesbihinde oluyor. Biliyorlar ki kalb ancak Allah’ı (celle celâluhu) anmakla tatmin oluyor.
Ben yeryüzündeki sesleri duymak için, teknolojik bir cihaza ihtiyaç duyuyorum. Ne yazık ki o cihaz olmadığında hayat benim için epey zorlaşıyor. İnsan duymadan ne istediğini de anlatamıyor. Bu yüzden huysuz, çekilmez biri oluyorum. Annemin beni çok sevdiğini, bana yardımcı olmak istediğini biliyorum. Zaten böyle zamanlarda beni sadece annem anlıyor. Fakat ben içimdekini dışarı vurmak istiyorum. Sürekli beni rahatsız eden bir şeyler var. Aradığım her neyse bulsam belki ben de rahat edeceğim. Diğer insanlar gibi duysam, konuşsam belki de böyle çekilmesi zor olmayacağım.
Bugün hastaneye gittik. Bir düzine testten geçtim. Bunlar beni çok yordu, huzursuz etti. Artık bitse de rahat bıraksalar. Oradan oraya sürüklenip duruyorum. Biliyorum, herkes benim için çabalıyor, ama ben kendimi güvende hissedemiyorum. Annem, babam, öğretmenlerim, doktor amca ve teyzeler, biliyorum ki benim iyiliğim için gayret ediyorlar. Bunu biliyorum, kendime uslu bir çocuk olmak için söz veriyorum. Sonra ne oluyorsa elim kolum beni dinlemiyor. Bir şeyler ürkütüyor. Kafesinden yeni çıkmış bir kuş gibi oradan oraya uçmak istiyorum. Birini anlamam için karşımda konuşanın yüzüne bakmalı, dudaklarına odaklanmalıyım. Ancak öyle konuşulanları anlayabilirim. Ama birisi karşıma geçtiğinde, benim kuş gibi uçasım geliyor. Daldan dala konup yükseklerde kendi başıma kalmak istiyorum.
Son kontroller olduğunu anlattı annem, sakince ve yavaşça. “Tamam” dedim kendime, son bir söz, biraz daha sabredince, neyse aradığım onu bulmaya gideceğim. Yeni bir odaya girdik. Orada da yine doktor teyzeler ve amcalar vardı. Yine bir düzine iş çıkardılar. Sadece biri vardı, uzaktan öylece bakıyordu. Maskesi olmasaydı keşke.
Tatlı bir bakışı var. Biraz utanıyorum o bakarken. Acaba bana kızmış mıdır burada olanlar için? Ama öyle sıcacık bir şey hissediyorum ki kızsa böyle olmazdı. Belki de bana gülümsüyordur. Biraz daha kalmak için huysuzluk etsem belki yine bana bakarken görebilirim. Garip bir his bu. Sanki korkunç olan şeyler uzaklaşmış gibi. Bu odada kendimi güvende hissetmeye başladım.
Â, yine bana baktı. Belki de sevmiştir beni. Yok bana öyle geliyor. Nasıl sevsin huysuz bir çocuğu… Ama ben huysuz değilim ki. Kendimi anlatamıyorum. Kalbimin aradığı şeyin peşindeyim. Ah, keşke beni anlasa. Bence beni anlıyor. Hâlâ tatlı tatlı bakıyor. Kalbimin sevinçle dolduğunu hissediyorum.
Bu sevincin içimde doğurduğu coşkuya daha fazla engel olamadım. Ayaklarım yerden kesilircesine uçarak yanına konuverdim. Gülen gözlerine bakıp sımsıkı sarıldım. Öpücük aldığımı da belirtmeliyim. Demek ki yanılmamışım. Beni sevmişti. Kalbim bana olan şefkatini ve sevgisini hissetmişti. Bir tek annem beni kusurlarımla seviyor sanmıştım. Hiç tanımadığım birinin de beni sevebileceğini bilmek, benim için ne büyük bir armağan! Bu benden çıkarmamı istedikleri seslere benzemiyor. Bu sevginin sesi; kalbime dokunuyor. Keşke herkes bu sesi duyabilse.
İnsanlar duyabildikleri için bunun normal bir şey olduğunu sanıyorlar. Aslında bence asıl ilginç olan herkesin duyuyor olması. Kulağı duyanlar, benim duyduğum kalbin sesini de duyuyorlar mıdır? Dışarıda o kadar ses varken nasıl duyabilirler ki? Ben onlara göre talihli sayılırım. Cihazımı kaybettiğim için dışarıdaki gürültülerden uzaklaşma fırsatım oldu. Gürültüden arınmış, dupduru bir sesle tanışmış oldum. Ne büyük bir nimete kavuşmuşum meğer.