Yaz mevsimi nöbetini yavaşça sonbahara devrederken aslında yılın da sonuna yaklaştığını haber eder. Evlerde temizlik başlarken gönülde de hesap rüzgârları eser. Kimisinde fırtına olur kimisinde tipi…
Kitaplığın kapağını açtığımda yüzüme vuran soğuk hava dalgası da neyin nesiydi! Ah, tabiî ki birkaç yarım bıraktığım kitapların arasından geliyordu. Tamamlayamadığım için buz tutmuşlar, âdeta çığ gibi üstüme düşüyorlardı.
Suçluluk duygusu bir anda vücudumu kapladı. Onları terk ederek, hatta yeni bir kitaba başlayarak incitmiştim. Aslında niyetim bu değildi. Bazılarını bitirmeye kıyamamıştım, bazılarına bir heyecanla başlamıştım, bazılarına da yoğunluktan devam edememiştim. Bitirmeye kıyamadıklarımı, biraz ara vererek sona yaklaşmayı ağırlaştırmak istemiş, uzaktan sevmiştim. Sanki bitiriverince bütün güzelliğini kaybedecekmiş gibi hissetmiştim. Maalesef vardı böyle huylarım! Mesela üniversite yıllarımdayken Üsküdar’a gider, Kız Kulesi’ni hayran hayran temaşa ederdim. Birkaç arkadaşım “Gel, içini de gezelim.” diye teklif etse de gidemezdim. Ben oraya gidince Kız Kulesi tılsımını kaybedecek hissine kapılır, benden dolayı ona zarar gelmesinden korkardım da ayağımı gerisin geri çekerdim.
Şimdi bu kitapların gönüllerini almam gerekiyordu. Beyaz bayrağı çekmiş ve barışmak için elimi uzatmıştım. Dikkatlice sıvazlayarak elime aldım. Hemen bir çetele hazırlamak için defter-kaleme koştum. Hesap kitap yaptıktan sonra bir ay içerisinde hepsini bitireceğime dair anlaşma imzalamıştım. Başucuma koyup her gün biraz daha ısınmaya ve hemhâl olmaya başladık. Bazen onlar bana hikâyelerini anlatırdı, bazen de ben onlara. Sonra biri, “Neden bıraktın bizi?” demesin mi? Haklıydı elbet, ama benim de sebeplerim yok değildi! Hem bu hayatta yarım kalmayan ne vardı ki kitaplar kalmasın? Ruhları ufka yürüyen âlim zatların rahlelerine baksanız, yazmakta olduğu ne kadar eser veya okumakta olduğu ne kadar kitap yarıda kalmıştır… Belki de onlar sonsuzluğa açılan kapının eşiğinden, yarım bıraktıkları hikâyelerin esrarlı yollarında yolculuklarına devam ediyorlardı. Bununla da yarım bırakılan sayfaların sadece belirsizlikleri ve eksiklikleri temsil etmediğini, kimi zaman hayatın sürprizlerini, beklemediğimiz güzellikleri ve öğrenme fırsatlarını da barındırdığını fark edebiliriz.
Kâinat kitabının hangi sayfasındayız bilinmez! Gökyüzündeki yıldızlar, gezegenler ve galaksiler, evrenin derin sırlarını içinde barındırır. Bilim insanları, bu kozmik kitabın sayfalarını çevirerek kâinatın nasıl yaratıldığını ve nasıl işlediğini anlamaya çalışırlar. Lakin bu kitabın tamamını anlamak için sadece bilimsel yaklaşım da yeterli değildir. Kur’ân’da geçen “Göklerde ve yerde Allah’ın varlığını, birliğini, kudretini gösteren nice deliller vardır ki insanlar yanından geçip gittikleri halde yüzlerini çevirdiklerinden farkına varmazlar.” (Yusuf, 12/105) âyeti, kâinattaki işaretlerin derin mânâlarını anlamamız gerektiğini vurgular. Kâinatı okuyarak Rahman’ın yarattığı bu muhteşem kitabın sayfalarını çevirebilir ve içindeki anlamları keşfedebiliriz.
“Sebepler diyordun!” dedi başucumdaki diğer kırmızı kitap! Doğru ya, kâinatın içine dalınca birden zaman da izafiyet kıyılarına çarpıyordu. “Sen hiç ‘abibliofobi’ kelimesini duydun mu?” diye sordum. Abibliofobi deyince sanki insanlar sıkıntıdan fobi uydurmuş gibi gelebilir sana. Ama “okuyacak kitap bulamama korkusu” hafife alınacak şey değildir. “Bir sürü kitap var, nereden çıktı bu!” demeyesin! Hem dijitalleşen şu dünyada matbu kitap bulmak gitgide güçleşmeye başladı, hem de her kitap da öyle kalbe dokunan olmuyor ki azizim!
Bazen koltukta bir kitabı okurken açık kalan kitaplığın kapısından bir diğeri göz kırpıp el sallayınca merakıma yenik düştüğüm de olmuyor değil! Kızma, dur hele! Sizler benim sadıkâne dostlarımsınız, bazılarınızı tekrar okur ve kâinat yolculuğuna tekrar çıkarız. Ömür merdivenlerinin basamakları bazen sıklaştığında; o gün okuyamasam bile kapağınızı açıp kapatırım. Kitap kokusu ruhuma karışır da yorgunluğumu unuturum.
Aslında insan hayatı da bir kitap gibidir; her bir an ve tecrübe, yeni bir sayfayı çevirmek gibidir. Ancak bazen bu kitabın sayfaları yarım kalabilir veya hikâyelerimiz kesintiye uğrayabilir ve sanki hayatın anlamı, belirsiz bir gelecekteki satırlarda kayboluyor hissi verebilir. Bu da geleceği kestirmenin neredeyse imkânsız olduğunu veya hiçbir şeyde garantimiz olmadığını hatırlatır ve her anın, yeni bir sürprize dönüşebileceğini de anlatır.
Kim bilir belki de her bir yarım bırakılanlar, hayatın içindeki hikâyelerin ve anlamların birer tecellisidir ve onları tamamlamak, kendi hikâyemizi ve anlamımızı bulma yolculuğunda önemli bir adımdır. Sakın korkutmasın sizleri de kalın kitaplar veya eski(meyen) kelimeler…
Haydi, vira bismillah o zaman! Niyet ettim yarım kalanları bitirmeye…