Menteşeler, günlük hayatta sıkça kullandığımız ve birçok işimizi kolaylaştıran araçlardır. Genellikle biri sabit, diğeri hareketli iki parçadan meydana gelirler. Küçüğü büyüğü, kalını incesi ve farklı şekillerde olanı vardır. Çoğunlukla metalden, bazen de plastikten yapılırlar.
Menteşeler, kullandığımız iki parçalı ve hareketli eşyaların neredeyse hepsinde kullanılır. Ev, otomobil gibi kapı ya da penceresi olan veya buzdolabı, mutfak dolabı, sandık, çanta ve bavul gibi açılabilen çoğu yerde bulunurlar. Saat ve gözlüklerde kullanılan minik menteşelerin yanı sıra, vinç gibi çeşitli iş makinelerinde istifade edilen büyük menteşeler de vardır.
Peki, bu kadar faydalı bir aracı, acaba kim icat etmiştir?
Kimin icat ettiğini bilinmese de bilinen en eski menteşe, 1922 yılında Mısır’da yapılan bir mezar kazısı sırasında bulundu. M.Ö. 1350 yılından kalma bu bakır menteşeler, mezardaki tabutun açılıp kapanmasını sağlıyordu.
Vücudumuzdaki Menteşeler!
“Vücudumuzda da mı menteşe var?” diyenleri duyar gibiyim.
Evet, var, hem de âlâsı var. Bu menteşeler paslanmaz, gıcırdamaz, boya istemez, yağlanmaz ve aşınmaz. Çünkü vücudumuz bütün bunları telafi edecek ve ihtiyaçları karşılayacak şekilde yaratılmıştır. Vücudumuzda kemikler arasında vazife gören menteşelere “eklem” denir.
Vücudumuzda birbirleriyle uyumlu ve birbirlerini destekler şekilde, 200’den fazla kemik vardır. Hiçbir kemik birbirine doğrudan temas etmez, çünkü aralarında yüzeyi pürüzsüz ve çok kaygan yapıya sahip eklemler vardır. Eklemlerin dış kısmı kıkırdak, iç kısmı ise kemikten meydana gelir. “Kıkırdak sıvısı” adı verilen kaygan madde, ihtiyaç kadar üretilir ve ömür boyu kıkırdağın kayganlığı sağlanır. Bu sıvı, jel kıvamında, yoğun bir maddedir. Dıştaki kıkırdak yapı ise eklemin esnekliği için çok önemlidir.
Eklemlerimiz, kabiliyetlerine göre üçe ayrılır. Kol ve bacaklarımızdakiler “oynar”, omurgamızdakiler “yarı oynar” ve başımızdakiler “oynamaz” (sabit) olarak adlandırılır. Eklemler, uzuvlarımızın hareket kabiliyetlerine göre verilmiştir; kol ve bacak eklemleri her türlü hareketi yapabilecek şekilde yaratılırken kafatasımızdakiler hareketsizdir.
Hayatî Vazife
Belki farkında değiliz, fakat eklemlerin vücudumuzdaki vazifeleri hayatîdir: Yürüyebilmemiz, kolumuzu kaldırabilmemiz, parmaklarımızı hareket ettirebilmemiz, başımızı çevirebilmemiz ve çenemizi oynatabilmemiz gibi birçok hareketi gerçekleştirebilmemiz için eklemlere ihtiyacımız vardır.
Bir kapı ya da pencerenin açılıp kapanabilmesi için bir kuvvet gereklidir; eklemlerin hareket etmesi için de bir kuvvete ihtiyaç vardır. Her yönüyle harikulade yaratılan vücudumuzda bu görev, kaslarımıza verilmiştir.
Eklemlerin Sayısı
Doğduğumuzda; kafatası eklemleri 86, gırtlak eklemleri 6, göğüs kafesi eklemleri 66, omurga ve kalça eklemleri 76, kol eklemleri 64 (32 x 2), bacak eklemleri 62 (31 x 2) olmak üzere toplam 360 adet eklemimiz vardır.
Sevgili Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) bir hadis-i şeriflerinde, eklemlerden ve sayılarının 360 olduğundan bahsetmektedir.[1]
Doğduktan sonra eklem sayısı 270’e kadar düşmektedir. Doğum sırasında kafa ve göğüs kafesindeki kemik sayımız daha fazlayken zaman içinde kemiklerin kaynaşmasıyla eklemlerin sayısı azalır. Bu durumun, doğum esnasında kafamızın sıkışarak beynimizin zarar görmemesi ve doğumun daha kolay geçmesi gibi çeşitli hikmetleri vardır. Yeni doğan bebeklerin kafasında halk arasında “bıngıldak” adı verilen boşluklar bulunur. En büyüğü ön tarafta olmak üzere arka ve yan taraflardaki boşlukların tamamen kapanması, yani kemiklerin kaynaması 18 ay kadar sürer.
Şişmanlık, çeşitli hastalıklar, yanlış beslenme veya yapılan bazı ters hareketler sebebiyle bazen eklemlerde problemler meydana gelebilir. Bu durumlarda eklemin vazifesini yapmak üzere hastalara platinden yapılmış metal parçalar takılır. Fakat insanlar eski hareket kabiliyetlerine tam olarak kavuşamazlar.
Bize bu muhteşem menteşeleri takan Rabbimize binlerce defa şükretsek azdır, değil mi?
[1] “Her insan 360 mafsal üzerine yaratılmıştır. Kişi bir günde Allah’a tekbir ve tehlîl getirir, hamd eder, istiğfarda bulunur, tesbih eder, insanların yolundan kemiği, taşı veya dikeni atar, iyiliği emreder, kötülükten sakındırırsa ve bunları 360 defa yaparsa, o gün nefsini cehennemden uzaklaştırmış olarak akşamlar.” (Tahâvî, Müşkil, I, 92; Müslim, Zekât, 54).