Gregor böceğe dönüşmedi, böceğe dönüştürüldü. Ailesi, yaşadığı toplumun kuralları, istekleri ve çevresindeki herkes tarafından bir böceğe dönüştürüldü. O kadar güçlüydüler ki kendisinin bir böcek olmadığını bilen bir adamı bile öyle olduğuna ikna ettiler. Zaten en önemlisi de buydu: İkna edebilmek.
Farklı olana yapılan bu muamele, onlara kurulan bu tuzak, onlarca yıl sonra da değişmedi, onlarca yıl önce de ortaya çıkmadı.
Bir düzeni kimin oluşturduğu önemli olabilir, ama bu düzeni kabul eden herkes, eğer yeterince güçlü değilse, düzenin devam etmesini isteyen ve bunu sağlayacak olan muhafızlara dönüşebilir. Bu dönüşümde alışkanlık önemli bir rol oynar. Sadece iyiye alışmak yoktur, kötüye de alışabilir insan. Böyle bir ülfet, sorgulamaya son verir. Normalleşir zulümler, anlamsızlıklar ve dışlamalar. Herkesin böcek dediği böcek olur, herkesin kötü dediği kötü!
Her toplumda ve her zaman böceğe dönüştürülmezsiniz zaten. O zamanda, o toplumda ve o yerde ne kötüyse, sizin aşağılanıp dışlanmanız için ne yeterliyse o oluverirsiniz. Önce sizi böcek yaparlar, sonra böcekleri aralarında istemediklerine ilan edip sizden kurtulmaya çalışırlar.
Benim “böcekleştirilen” bir grubun içinde olduğumu ilk anlamamın üzerinden tam yedi sene geçti; böcek olduğumu düşünen insanların arasında, böcek olarak yaftalandığımı saklamaya çalışmamın üzerinden de dört yıl. Ama ben kendimi hiç böcek olarak görmedim. Beni böcek olduğuma ikna etmelerine müsaade etmedim. Hiç üzülmedim mi? Kendileri için hep en iyisini istediğin kişilerin, seni “en kötüsü” yapmaları üzülmeyecek gibi değildi. Böceklerden nefret eden bir toplumda, yaşamaya devam etmek çok zordu, böcek olmadığını ispat etmekse imkânsız! Çünkü her yerde, böceklerin nasıl olduğu ve bir böcek görürlerse ne yapmaları gerektiği anlatılıyordu. Onlardan uzak durmaktan başka çare kalmamıştı, çünkü kimse farklılıkların hayatını kolaylaştıracağını anlayacak kadar akıllı değildi. Ama farklılar, “Sanki o her yanı kaplayan sessizliğin gerçeği geri getirmesini ve her şeyin normale dönmesini bekler gibiydi.”[1]
Beklemeye devam ediyoruz. “Gün doğmadan meşîme-i şebden neler doğar.”[2] (Mustafa Rahmî Efendi).
Dipnotlar
[1] Franz Kafka, Dönüşüm, Çev. Gülperi Sert, İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2008, s. 7.
[2] Gün doğmadan, gecenin karnından neler doğar.