Anadolu’dan Şiirler

Şiir, duyguların billurlaşmasıdır. Duygular ortak olunca, şiir de farklı kültürlerde benzer etkilerde bulunabilir. Özellikle ortak evrensel insanî değerleri işleyen şiirlerin hitap kitlesi bütün insanlıktır.

Bir Genç Çağlayan projesi olarak, Anadolu’nun mümtaz şahsiyetlerinin eserlerini seçip dünya dillerine kazandırmak istedik.

Şiir, tercüme edildiğinde arta kalan şeydir. Aktarılamayan anlam ve mesajlara rağmen, farklı kültürlerdeki duru vicdanlarda, bu çalışmanın yansıyarak yayılacağına inanıyoruz.

Bediüzzaman Said Nursî

1876 yılında, Bitlis’teki Nurs köyünde dünyaya gelmiştir. Son derece parlak ve güçlü bir hafıza ve zekâya sahip olan Üstad Said Nursî, neredeyse 15 yıl süren medrese eğitimini üç ayda tamamlamıştır. Düzenlenen ilmî münazaraları olağanüstü bakış açısı ve yorumlarıyla kazanınca ona; “zamanın benzersizi” anlamında olan Bediüzzaman lakabı verilmiştir. İnsanlığın ortak problemlerine eğilmiş ve bu yüzden de imana ve eğitime önem vermiştir. Risale-i Nur Külliyatını telif eden Bediüzzaman’a göre, temel mesele insanın kendisini, canlı ve cansız varlıkları, bütün kâinatı iman nuruyla ve şuuruyla algılamasıdır. Savunduğu düşüncelerden dolayı farklı şehirlere sürgün edilmiş, yıllarca hapislerde kalmıştır. 23 Mart 1960’ta, Urfa’da vefat etmiştir.

Fâniyim, Fâni Olanı İstemem!

Fâniyim, fâni olanı istemem!
Âcizim, âciz olanı istemem!
Ruhumu Rahmân’a teslim eyledim, gayr istemem!
İsterim, fakat bir yâr-ı bâkî isterim.
Zerreyim, fakat bir Şems-i Sermed isterim.
Hiç-ender hiçim, fakat bu mevcudâtı umûmen isterim.

Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 235.


Fethullah Gülen

Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi, 1941 yılında Erzurum’da dünyaya gelmiştir. Âlim, kanaat önderi, yazar ve şair olan Hocaefendi, Mevlâna gibi bütün insanlığa hitap eden, mümtaz bir şahsiyettir. Sohbet ve eserlerinden ilham alan gönüllülerin aktif olduğu Hizmet Hareketi, global bir eğitim ve iyilik hareketi hâline gelmiştir.

Aşk

Aşk gönlümüzde ateş, ruhlarımızda ışık,
Hicranla yanar âşık, ümitlerinde bahar;
Sinesinde gam, hüzün; ufku vuslata açık,
Gezer çölden çöle avare her zaman zâr zâr…

Feryadı sırrının sesi, sırrı kıpkızıl kor,
Dolaşır, dolaştığı gibi âhû peşinde;
Mest u mahmurdur dudağında bir kızıl fağfur,
Her gece bir visal yaşar Cânân’la düşünde.

Hayaletler gibi sarar ruhunu kuşkular,
Simasında fecir sevinci, akşam tasası;
Yer yer meçhullere talih bir kapı aralar,
Ümitten rengi, deseni, tülpembe verâsı…

Bazen kırılıverir ve onulmaz kırığı,
Bazen ufku ışık, rayiha, renkle tüllenir;
Bazen tâ ötelerde duyulur hıçkırığı,
Yapraklar gibi sararır, mumlar gibi erir.

Çok hazan yaşasa da hiç solmaz çiçekleri,
Dilinde her zaman hasret ü hicran bestesi;
Kederi çoktur ama, köpürür sevinçleri,
Hep aşk heyecanıyla tınlar çelikten sesi.

Gözlerinin içinde bir uhrevî enginlik,
Süzer çevresini, hemen herkese gülümser.
Duygularında sonsuzluk gibi bir zenginlik,
Kâh çaylar gibi coşar, kâh yeller gibi eser.

Ey aşk, artık anladım meğer sen her şeymişsin,
Hem öldüren bir zehir hem dirilten bir iksir;
Allah’a götüren yollarda altından sesin,
Diriliş üflemekte ölü ruhlara bir bir…

M. Fethullah Gülen, Kırık Mızrap, İstanbul: Nil Yayınları, 2006, s. 350–351.


Makbule Leman

1865 yılında İstanbul’da dünyaya gelmiştir. Yeni edebiyat tarzında eserler veren, kadının ve fikirlerinin gelişmesine örnek olarak gösterilen ve bunun için de Hanımlara Mahsus Gazete adlı gazetede kadın fikriyatının gelişmesine çalışan bir yazardır. Evlendikten sonra evinin bir bölümünü ilim yuvasına dönüştürmüş ve dersler vermiştir. İlme çok kıymet veren Makbule Leman, 1898 yılında vefat etmiştir.

Kadınlık

Kadınlık, ruh-ı mânâ-yı fazilet
Kadınlardan gelir efkâra vüs’at;
Nezaketler içinde bir metânet,
Nümayandır kadınlarda hakikat.
İki hemşiredir iffet ile zen,
Vefâdâri, nezahet, hüsn-i ahlâk
Cihanda hep bu ehsâs-ı lâtife
Emanettir bu mâhluk-ı zayıfa
Ederse ilm ile eş’ara rağbet
Kadınlarca olur bir başka zînet
Dirayetten alır nâr-ı melâhat
Yürür bir intizâm üzre muaşet
Verir hüsn-i idare hüsne kıymet
Biçilmiş câmedir nisvana tahsil
Fakat yazmak gerek ahlâka dâir
Kalem tutmaklığa kim olsa kâdir

Ne rütbe farzedersek biz revadır
Ki en lazım olan bizde hayâdır.
Buna bürhân ise yüzde ridâdır
Tesettürle selamet revişandır
Meleklerden uçan nur-ı likâdır
Bize yüz aklığından bir nişandır
O yaşmaklar ki veçhe an ü şândır.

Sema Uğurcan, Makbule Leman: Ma’kes-i Hayal ve Diğer Yazıları, İstanbul: Dergâh, 2019, s. 13–14.


Mehmet Âkif Ersoy

1873’te İstanbul’da doğan Mehmet Âkif Ersoy; şair, yazar, vaiz, öğretmen ve veterinerdir. Türkiye Cumhuriyeti’nin milli marşı olan İstiklal Marşının şairidir. Kurtuluş Savaşında aktif rol oynamıştır. Mehmet Âkif eserlerinde dönemin sosyal problemlerine değinmiş ve çözümler teklif etmiştir. Şiirlerini Safahat adını verdiği yedi ciltten oluşan kitabında toplamış ancak İstiklal Marşı’nı bu kitaba dahil etmemiştir. 27 Aralık 1936’da, İstanbul’da vefat etmiştir.

Fazilet Hissi İnsanlarda Allah Korkusundandır

Ey Müslümanlar, Allah’tan, nasıl korkmak lâzımsa öylece korkunuz.” (Âl-i İmrân, 3/102).

Ne irfandır veren ahlâka yükseklik ne vicdandır;
Fazîlet hissi insanlarda Allah korkusundandır.
Yüreklerden çekilmiş farz edilsin havfı Yezdân’ın…
Ne irfânın kalır te’sîri kat’iyyen, ne vicdânın.
Hayat artık behîmîdir… Hayır ondan da alçaktır:
Ya hayvan bağlıdır fıtratla, insan hürr-i mutlaktır.
Behâim çıkmaz amma hilkatin sâbit hudûdundan,
Beşer hâlâ habersiz böyle bir kaydın vücûdundan!
Meğer kalbinde Mevlâ’dan tehâşî hissi yer tutsun…
O yer tutmazsa hiç ma’nâsı yoktur kayd-ı nâmûsun.
Hem efrâdın, hem akvâmın bu histir, varsa, vicdânı;
Onun ta’tîli: İnsâniyyetin tevkî’-i hüsrânı!
Budur hilkatte cârî en büyük kànûnu Hallâk’ın:
O yüzden başlar izmihlâli milletlerde ahlâkın.
Fakat, ahlâkın izmihlâli en müdhiş bir izmihlâl;
Ne millet kurtulur, zîrâ, ne milliyyet, ne istiklâl.
Oyuncak sanmayın! Ahlâk-i millî rûh-i millîdir;
Onun iflâsı en korkunç ölümdür: Mevt-i küllîdir.
Olur cem’iyyet artık çâresiz pâmâl-i istîlâ;
Meğer kaldırmış olsun, rûh-i sânî indirip, Mevlâ.
Evet bir ba’sü ba’de’l-mevte imkân vardır elbette…
Bunun te’mîni, lâkin, bir yığın edvâra vâbeste!

Mehmet Âkif Ersoy, Safahat, Haz. M. Ertuğrul Düzdağ, İstanbul: Sütun Yayınları, 2007, s. 340.


Melih Cevdet Anday

1915 yılında İstanbul’da doğmuştur. Çeşitli dergi ve gazetelerde makale ve şiirleri yayımlanmıştır. Kendine özgü felsefî şiir akımını başlatmıştır. 28 Kasım 2002’de, 87 yaşında İstanbul’da vefat etmiştir.

Olsun da Gör

O gün gelsin neşemiz tazelensin de gör
Dünyayı hele sen bir barış olsun da gör
Seyreyle gülü, bülbülü
Çifter çifter aylar gökyüzünde
Her gece ayın on dördü

Kuşlar geçecek damların üstünden
Kuşlar konacak damlara
Kanat seslerini duyup uyanırlarsa
Gene kuşlarla uyusun çocuklar
Olanı biteni anlatma

Hiç görmediğim şey bu
Kurdun gözü yılmış sürüden
Elmanın yarısı soğuk, yarısı sıcak
Ağulu bitkilere dolanmış salkım
Güneşten yağmur boşanacak

Yetsin demir çağının beyliği
Yeni bir gün başlıyor demek
Yeryüzünde korkusuz yaşamak
İki milyar kişiye bir dünya
İki milyar kişiye iki milyar ekmek

Yazık olur bu düş yarı kalırsa
Barış günü insan hakkı yenirse
Köroğlu’nun sözü dinlenmelidir
Sivas ilinin Banaz köyünden
Pir Sultan Abdal dirilmelidir

Ah günüm yetse görmeye seni
Seni övmeye gücüm yetse
Barış çağı, altın çağ
Son ozanı ben olayım bu özlemin
Bu özlem bitse

O gün gelsin, neşemiz tazelensin de gör
Dünyayı hele sen bir barış olsun da gör
Seyreyle deli ozanı
Baştan başa sevda, baştan başa tutku
Dili baldan tatlı

Melih Cevdet Anday, Rahatı Kaçan Ağaç, İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2005.
Memet Fuat, Çağdaş Türk Şiiri Antolojisi, İstanbul: Adam Yayınları, 1999, s. 324–325.


Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî

Hazreti Mevlâna, 1207 yılında Horasan’ın Belh şehrinde dünyaya gelmiştir. Ailesiyle birlikte Moğol istilasından kaçarak Anadolu’ya gelmişledir. Dönemin kıymetli hocalarından eğitim ve terbiye almıştır. Dünyanın en büyük şair ve mutasavvıflarından biri olan Mevlâna, İslam dinini edebi, estetik ve manevî bir şekilde yorumlayan bir kişidir. Eserleri bütün insanlığa hitap etmektedir. Yaşadığı dönemden bu zamana kadar etkisini ve canlılığını yitirmeyen eserler vermiştir. Çok sayıda yazar ve düşünüre ilham kaynağı olmuştur. 1273’te vefat etmiştir.

Biz Geldik

Biz geldik
Söylenmemiş sözlerle geldik
Halka rahmet saçan yüzlerle geldik
Gönüllerden geçen arzuyu sezdik
Ve diller üstü dillerle geldik.
Biz geldik
Gök kubbeyi evimiz bildik
Bütün insanları ailemiz
Renksizliği renk bildik kendimize
Yetmiş iki milleti kardeş edindik.
Biz geldik
Başkaları geldiler ve gittiler
Yaşadılar öldüler ve yittiler
Biz bir daha ölmemek üzre doğduk
Biz bir daha gitmemek üzre geldik.
Biz geldik
Yağmur gibi her yere yağmak için
Güneş gibi her eve girmek için
Toprak gibi halka yüz sürmek için
Hasılı sevmek ve sevilmek için
Biz geldik.

Cihan Okuyucu, Mevlana, İstanbul: Sütun Yayınları, 2007, s. 179–180.


Muhammed Lütfî Efendi

“Alvarlı Efe” lakaplı Hâce Muhammed Lütfi Efendi, 1868’de Erzurum’da doğan bir gönül eri ve şairdir. Türkçe, Arapça ve Farsça şiirler yazmıştır. 12 Mart 1956’da vefat etmiştir. Şiirleri vefatından sonra oğlu tarafından derlenerek Hulâsatü’l-Hakayık ismiyle yayımlanmıştır. Bu kitapta 700’den fazla şiir vardır.

Bayram O Bayram Olur

Mevlâ bizi afvede
Gör ne güzel ıyd olur
Cürm ü hatalar gide
Bayram o bayram olur.

Merhamet ede Rahîm
Dermanı vere Hakîm
Lütfede lütf-i Kadîm
Bayram o bayram olur.

Feyz-i mehabbet-i Hak
Nur-i hidayet siyak
Cennet-i â’lâ durak
Bayram o bayram olur.

Hakk’ı seven merd-i şîr
Kalbi olur müstenîr
Allah ola destigîr
Bayram o bayram olur.

Merhametin kânıdır
Afv ü kerem şânıdır
Hep ânın ihsânıdır
Bayram o bayram olur.

El tuta kitâbını
Dil tuta hitâbını
Can tuta şitâbını
Bayram o bayram olur.

Mevlâ’yı candan seven
Rıza-yı Hakk’a even
Lüft-i Hüdâ’ya güven
Bayram o bayram olur.

Hakk’ı seven dîl ü cân
Aşkı eden heyecân
Feth ola bâb-ı cinân
Bayram o bayram olur.

Bahr-i keremden Hüdâ
Gark eden nûr-i Hüdâ
Afv ola bây u gedâ
Bayram o bayram olur.

Ganîler ede kerem
Ref’ ola derd-i verem
Sahî ola muhterem
Bayram o bayram olur.

Nûr-i hidayet dola
Dilde hidayet bula
Nâsırın Allah ola
Bayram o bayram olur.

Tevhîd ede zevk ile
Hakk’ı seve şevk ile
Tasdîk inerse dile
Bayram o bayram olur.

Dildeki Rahmân olur
Dertlere dermân olur
Azâde fermân olur
Bayram o bayram olur.

Lutfî’ye lutf u kerem
Dâhil-i bâb-ı harem
Dâima Allah direm
Bayram o bayram olur.

Cengiz Gündoğdu, Uluslararası Hâce Muhammed Lutfî (Alvarlı Efe) Sempozyumu (25-26 Nisan 2013, Erzurum) Bildiriler, Erzurum, 2013, s. 114–115.


Necip Fazıl Kısakürek

1904’te İstanbul’da dünyaya gelmiştir. İlk eğitimini dedesinden almıştır. Daha sonra Fransız ve Amerikan okullarında eğitim görmüştür. Üniversite tahsilini felsefe üzerine yapmış olan Necip Fazıl, şair ve yazarlığının yanı sıra önemli bir düşünürdür. Çeşitli dergilerin yayımlanmasına öncülük eden Necip Fazıl, “Kaldırımlar” şiiri ile ün kazanmıştır. 25 Mayıs 1983 tarihinde vefat etmiştir.

Ayrılık Vakti

Akşamı getiren sesleri dinle
Dinle de gönlümü alıver gitsin
Saçlarımdan tutup kor gözlerinle
Yaşlı gözlerime dalıver gitsin

Güneşle köye in, beni bırak da
Küçüle küçüle kaybol ırakta
Şu yolu dönerken arkana bak da
Köşede bir lahza kalıver gitsin

Ümidim yılların seline düştü
Saçının en titrek teline düştü
Kuru yaprak gibi eline düştü
İstersen rüzgâra salıver gitsin

Ataol Behramoğlu, Son Yüzyıl Büyük Türk Şiiri Antolojisi, İstanbul: Sosyal Yayınlar, 2001, s. 223.


Niyâzî-i Mısrî

1618 yılında Malatya’da dünyaya gelmiş, şair ve mutasavvıftır. Asıl adı Mehmet’tir. Uzun yıllar Mısır’da eğitim gördüğü için Mısrî mahlasını Niyazî mahlasıyla birlikte kullanmıştır. Suriye, Mısır ve Anadolu’nun çeşitli yerlerinde bulunmuştur. 1661 yılında Bursa’ya yerleşmiştir. Üç kez sürgün edilmiştir. 1694 yılında, üçüncü sürgün yeri olan Limni adasında vefat etmiştir. Niyâzî-i Mısrî, Yunus Emre tarzı tasavvufî şiir geleneğinin temsilcilerindendir. Eserlerini Arapça ve Türkçe olarak kaleme almıştır.

Derman Arardım Derdime

Dermân arardım derdime derdim bana dermân imiş,
Bürhân sorardım aslıma aslım bana bürhân imiş.

Sağ u solum gözler idim dost yüzünü görsem deyü,
Ben taşrada arar idim ol cân içinde cân imiş.

Öyle sanırdım ayriyem dost gayrıdır ben gayriyem,
Benden görüp işiteni bildim ki ol cânân imiş.

Savm u sâlât u hac ile sanma biter zâhid işin,
İnsân-ı Kâmil olmaya lâzım olan irfân imiş

Kande gelir yolun senin ya kande varır menzilin,
Nerden gelip gittiğini anlamayan hayvân imiş.

Mürşid gerektir bildire Hakk’ı sana hakk’al-yakîn,
Mürşidi olmayanların bildikleri gümân imiş.

Her mürşide dil verme kim yolun sarpa uğratır,
Mürşidi Kâmil olanın gâyet yolu âsân imiş

Anla hemen bir söz durur yokuş değildir düz durur,
Âlem kamû bir yüz dürür gören anı hayrân imiş.

İşit Niyâzî’nin sözün bir nesne örtmez Hakk yüzün,
Hakk’dan ayân bir nesne yok gözsüzlere pinhân imiş

Niyâzî-i Mısrî, Divan-ı İlâhiyyat ve Açıklaması, Haz. İhramcızâde Hacı İsmail Hakkı Altuntaş, 2011, s. 740.


Sezai Karakoç

1933 yılında Diyarbakır’da doğan Ahmet Sezai Karakoç şair, yazar ve politikacıdır. Diriliş Yayınları ve Diriliş dergisinin kurucusudur. Sezai Karakoç’un şiiri metafizik düşüncenin etkisi altındadır. Şiirle ilgili düşüncelerini Edebiyat Yazıları adını verdiği kitabında toplamıştır. Ayrıca denemeleri, hikayeleri, piyesleri ve inceleme yazıları da vardır. 16 Kasım 2021’de, İstanbul’da vefat etmiştir.

Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine

Senin kalbinden sürgün oldum ilkin
Bütün sürgünlüklerim bir bakıma bu sürgünün bir süreği
Bütün törenlerin şölenlerin ayinlerin yortuların dışında
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da
Uzatma dünya sürgünümü benim
Güneşi bahardan koparıp
Aşkın bu en onulmazından koparıp
Bir tuz bulutu gibi
Savuran yüreğime
Ah uzatma dünya sürgünümü benim
Nice yorulduğum ayakkabılarımdan değil
Ayaklarımdan belli
Lambalar eğri
Aynalar akrep meleği
Zaman çarpılmış atın son hayali
Ev miras değil mirasın hayaleti
Ey gönlümün doğurduğu
Büyüttüğü emzirdiği
Kuş tüyünden
Ve kuş sütünden
Geceler ve gündüzlerde
İnsanlığa anıt gibi yükselttiği
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim

Bütün şiirlerde söylediğim sensin
Suna dedimse sen Leyla dedimse sensin
Seni saklamak için görüntülerinden faydalandım Salome’nin Belkıs’ın
Boşunaydı saklamaya çalışmam öylesine aşikarsın bellisin
Kuşlar uçar senin gönlünü taklit için
Ellerinden devşirir bahar çiçeklerini
Deniz gözlerinden alır sonsuzluğun haberini
Ey gönüllerin en yumuşağı en derini
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim

Yıllar geçti saban olumsuz iz bıraktı toprakta
Yıldızlara uzanıp hep seni sordum gece yarılarında
Çatı katlarında bodrum katlarında
Gölgendi gecemi aydınlatan eşsiz lamba
Hep Kanlıca’da Emirgan’da
Kandilli’nin kurşuni şafaklarında
Seninle söyleşip durdum bir ömrün baharında yazında
Şimdi onun birdenbire gelen sonbaharında
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da
Ey çağdaş Kudüs (Meryem)
Ey sırrını gönlünde taşıyan Mısır (Züleyha)
Ey ipeklere yumuşaklık bağışlayan merhametin kalbi
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim

Dağların yıkılışını gördüm bir Venüs bardağında
Köle gibi satıldım pazarlar pazarında
Güneşin sarardığını gördüm Konstantin duvarında
Senin hayallerinle yandım düşlerin civarında
Gölgendi yansıyıp duran bengisu pınarında
Ölüm düşüncesinin beni sardığı şu anda
Verilmemiş hesapların korkusuyla
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim

Ülkendeki kuşlardan ne haber vardır
Mezarlardan bile yükselen bir bahar vardır
Aşk celladından ne çıkar mademki yar vardır
Yoktan da vardan da ötede bir Var vardır
Hep suç bende değil beni yakıp yıkan bir nazar vardır
O şarkıya özenip söylenecek mısralar vardır
Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır
Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır
Gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır
Yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır
Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır
Sırların sırrına ermek için sende anahtar vardır
Göğsünde sürgününü geri çağıran bir damar vardır
Senden ümit kesmem kalbinde merhamet adlı bir çınar vardır
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili

Sezai Karakoç, Zamana Adanmış Sözler, İstanbul: Diriliş Yayınları, 2011, s. 47–56.


Yahya Kemal Beyatlı

1884’te Üsküp’te doğmuştur. İlk ve orta öğrenimlerini Üsküp, Selanik ve İstanbul’da tamamladıktan sonra 1903’te Paris’e giderek Siyasal Bilgiler alanında eğitim görmüştür. Kendisi şair ve yazar olmakla birlikte diplomatlık da yapmıştır. Beyatlı, Cumhuriyet dönemi Türk şiirinin en büyük temsilcilerindendir. Şiirleri, divan edebiyatı ile modern şiir arasında önemli bir köprü olmuştur. 1958’de, İstanbul’da vefat etmiştir.

Sessiz Gemi

Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.

Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.

Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.

Biçare gönüller. Ne giden son gemidir bu.
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu.

Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilmez ki, giden sevgililer dönmeyecekler.

Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden.
Birçok seneler geçti; dönen yok seferinden

Yahya Kemal Beyatlı, Kendi Gök Kubbemiz, İstanbul: İstanbul Fetih Cemiyeti Yayınları, 2018, s. 51.


Yunus Emre

Tasavvuf ve halk şairi olan Yunus Emre’nin (1238–1328) hayatı hakkında farklı rivayetler vardır. İnsanları Allah aşkına, iyiliğe ve kardeşliğe davet etmiş ve Allah’a ulaşmanın yollarını anlatmıştır. Yunus Emre bütün bunları sade bir dille yapmıştır. Türkçe’nin edebî bir dil olmasına ciddi katkıları olmuştur. Anadolu’nun birçok yerinde, ona ait olduğu iddia edilen mezarlar mevcuttur.

İlim İlim Bilmekdür

İlim ilim bilmekdür
İlim kendin bilmekdür
Sen kendüni bilmezsin
Ya niçe okumakdur

İlim okumakdan murad
Kişi Hakk’ı bilmekdür
Çün okudun bilmezsin
Ha bir kuru emekdür

Okudum bildüm dime
Çok taat kıldum dime
Eger Hakk’ı bilmezsen
Abes yere yelmekdür

Dört kitabun ma’nisi
Bellidür bir elifde
Sen elif dirsin hace
Ma’nisi ne dimekdür

Yunus Emre dir hâce
Gerekse var yüz hacca
Cümlesünden yegregi
Bir gönüle girmekdür

Ahmet Yaşar Ocak, Yunus Emre, Ankara: T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2012, s. 150.


Çizimler: İclal Kırman