Biliyorum bir sıkıntı cenderesi içinde olduğunu. Sevdiklerinden ayrı düşürüldüğünü. Yolsuz, yordamsız, rehbersiz bırakıldığını. Ezildiğini, aşağılandığını, hakarete uğradığını. Mukavemet eşiğini aşan tahammülfersa şeylere maruz bırakıldığını. İsyan ettiğini. Kaçmak ve unutmak istediğini. Öfkeli olduğunu. Kendinden uzaklaştığını. Sana ve ailene zulmedenler bunu dini istismar ederek yaptıkları için, manevi değerlere karşı yabancılaştığını. Gaflete dalarak unutmak istediğini…
Böyle bir karanlığın içinde bırakıldığın için çok üzgünüm. Hocaefendi bundan yıllarca önce, Sızıntı dergisinin ilk sayısında “Seni anlayamadık!” diye seslenmişti sana. Sızıntı ya da topyekûn bir eğitim hareketi, o anlama çabasının bir ürünüydü. Şimdi ben, o çabanın kırık bir semeresi olarak seslenmek istiyorum sana: “Seni koruyamadık çocuk.” Seni gücü elinde tutan gulyabanilerden, vahşi saldırılardan, zamanın fırtınasından, karanlığından koruyamadık. Oysa bütün çabamız sana aydınlık bir gelecek bırakabilmek içindi, hâlâ öyle. Şimdi ülkenin zindanları bir nesle yaşatılanlar sana yaşatılmasın diye çırpınan kahramanlarla dolu.
Vicdanının Sesine Kulak Ver!
Sana rahat bir hayat sunamadıkları için suçlama anneni, babanı. Hapse girerek ya da hicret ederek seni yalnız bıraktıklarını düşünme. Çektikleri sıkıntıların beyhude olduğunu da… Kendi menfaatlerini düşünerek hareket etmedikleri için kınama onları. Onlarla birlikte sen de çok ağır bedeller ödüyorsun, bu doğru. Ama bu bedeli sana onlar değil, zalimler ödetiyor. Uzaktakine gücün yetmediği, sözün geçmediği için en yakınındakileri hırpalama, suçlayıcı olma. Onların en çok da senin desteğine ihtiyacı var.
Etrafındaki gürültü ve şamatayı susturup vicdanını dinleyebilsen sana bambaşka şeyler fısıldadığını duyacaksın. Gerçeği anladığında gurur duyacaksın onlarla.
Seni ezen, iten, yok sayanların büyük bir utanç yaşayacakları o yüzleşme günü uzak değil. Bundan hiç şüphe duyma. Güven Allah’a (celle celâluhu). Gücü elinde tutanların kara propagandasına kanma. Ödediğin bedelle sen de büyü, olgunlaş, derinleş.
Seni gerçek vatanına, kalbine çağırıyorum.
Geri dönemeyecek kadar uzakta değilsin.
Ucuz kahramanlıklardan sakın. Öfke ve nefret biriktirme. İntikam duygusuna kapılma. Nihilizme düşme. Senin durumunda olan arkadaşlarınla yarayı tazelemekten başka işe yaramayan konuşmalar yapma. Kışkırtmalara kapılma.
Kendi Rönesans’ına Hazırlan
Sana, televizyon ve sosyal medyadan uzak durmanı ve ilime, sanata, araştırmaya, okumaya, marifette derinleşmeye yönelmeni tavsiye ederim. Tarihin bütün diriliş hareketleri bir mağara dönemi ile başlamamış mıydı? Sen de kendi mağarana çekil. Kelebek olup uçuncaya kadar kozanı örmekle meşgul ol.
Çevrenin darlığıyla sınırlama kendini. Programlı yaşa. Başkaları uyurken sen yol al, dağları aş.
Dil öğren. Deneyler yap. Kitap oku. Becerilerini geliştir. Yazılar yaz. Enstrüman çal… Risale-i Nur derslerine, Pırlanta okumalarına katıl. İhmal etmeden uygulayacağın bir ibadet çetelesi hazırla kendine. Hazreti Musa’nın Hızır’ı iki denizin birleştiği yerde bulduğu gibi, sen de dünya ahiret dengesi içerisinde ara ölümsüzlük suyunu. Hem dinî ilimlerde hem modern bilimlerde derinleş. Hem aklını hem kalbini besle. Elinden geldiğince kendi Rönesans’ına hazırlan.
Bu fırtına dinip güneş çıktığında, sen de bütün ihtişamınla ortaya çık.
Ülkenin enkazını toplama vazifesi yarın yine sana düşecek, unutma. Bugün sana ve yakınlarına terörist diyenler, yarın senden medet umacak. Dünya bir yangın yeri. Sen itfaiyeci olmaya çalış. Sana el uzatan olmadıysa sen el uzat ezilmişlere.
Sadece kendini değil, insanlığı da tutup ayağa kaldırmaya niyet et.
Haydi, topla kendini…