Çizim: İclal Kırman
Kendimi kaybolduğum bataklıktan çıkarmanın yolunun “burnumun ucunu görmek” kadar basit olduğunu fark ettiğim anda harekete geçmeye karar vermiştim. Evet, “harekete geçmek” diyorum buna. A noktasından B noktasına yol almayı hedefliyordum kendi anlam yolculuğumda. Bütün bu olanlar ve elbette olmayanlar ne içindi? Ben sorularımla boğuşurken saatler, aylar ve mevsimler akıp gidiyordu.
Bir tarafta gökyüzünde olanları anlamlandırmaya çalışanlar, bir tarafta göğün altında olanlara cevap arayanlar… Hakikati arayanlar ise karıncalar misali çalışıyordu.
Geceleri rüyalarım, gündüzleri hülyalarım… “Kaybettiklerimi bulmanın, burnumun ucunu görmek kadar basit” olduğunu ifade etmiştim. Bu yolculukta bana eşlik edecek şeylerin listesini yapmaya başladığımda en üst sıraya bisikletimi yazmıştım. Hareketin berekete vesile olduğuna dair inancım, pedalları çeviren bacaklarıma kuvvet veriyordu. Zaman kaybetmeden bir matara su, bir parça ekmek ve dürbünümle yola koyulmuştum.
Yolculuğum sayesinde arasına sıkıştığım beton blokları kıracak ve kalabalık şehirlerden insana dinginlik veren ormanlara kavuşacaktım. Almanya’nın sükûnet dolu ormanlarında merak ve heyecanla pedal çeviriyordum. Gördüğüm nehirlerin sesinde nefesleniyor ve düşünüyordum: Bu akış nereye?
Burnumun ucunda uçuşan bostan sineklerine soruyordum: Beni niçin rahatsız ediyorsunuz? Ben varım, siz de varsınız… Sizi, bizi ve her şeyi yaratan Rabbimiz… Benim metrelerle ifade edilen boyumun yanında, sizin boyunuz sadece altı santimetre. Ben geceleri dinlenmek için yatağıma uzanıyorum, sizler ise fedakârlık yapan arkadaşlarınızın yardımıyla dinleniyorsunuz. (Bazı bostan sinekleri kanatlarını uzatır, diğerleri bunlara tutunarak dinlenir). Rahmetli dedem, beni köyümüzdeki bostan sinekleriyle tanıştırırken bu hikmetli faaliyetten bahsetmişti. Bostan sineklerinin bu fedakârlığının ilgi çekici bir masalda geçtiğini zannetmiştim. Yaklaşık 120.000 türü olan sinekleri düşünerek eve dönüyordum. Bu kez bir masalın hayaliyle değil, hakikatin gür sesiyle…