Bilim Dr. S. Sinem Akbulak Haziran 2021

Ekmek Yiyebiliyor musunuz?

Evde pişen nefis kek, börek ve ekmeklerin huzur veren kokusunu hepimiz biliriz. Hatta ailece yemek yiyen fertlerin, çok talihli kimseler olduğunu söylesek mübalağa etmiş olmayız. Diğer yandan, sevdiklerimizle beraber, bahsettiğimiz leziz gıdalarla donatılmış bir sofraya oturduğumuzu, ancak bunların bir kısmını yiyemediğimizi düşünelim bir an. Sayısız alternatif içinde birkaç besin maddesini tüketememek pek problem olmaz gibi gelebilir. Haydi o zaman bahsettiğimiz şartlarda yaşayan çölyak hastalarını anlamaya çalışalım.

Çölyak hastalığı (glüten enteropatisi), genetik olarak yatkın fertlerde, buğday, arpa, çavdar gibi tahıl ve tahıl ürünlerinde bulunan glütene karşı duyarlılık (alerji) sebebiyle, ince bağırsakların etkilenmesi neticesinde, önemli beslenme sorunlarına yol açan bir hastalıktır. Glüteni, ekmek veya hamura esneklik sağlayan madde olarak da düşünebiliriz.

Ekmek, kek, börek ve makarna gibi tahıl ihtiva eden besinlerin öğünlere dâhil edilmesiyle semptomlar hayatın bebeklik devresinde başlayabildiği gibi, 80 yaşa kadar hiç bulgu vermeyen vakalar da mevcuttur. Hastalık sıklığı 30–40 yaşlarında zirveye ulaşır. Teşhis konulan her 7–10 çölyak hastasından birinin, hasta olduğunu bilmediği araştırmalarda gösterilmiştir.[1]

Hiç şikâyeti olmayan ya da yorgunluk gibi sıradan semptomlara sahip hastaların yanı sıra, çölyak hastalarında; karın ağrısı, şişkinlik, kilo kaybı, ishal, gelişme geriliği gibi durumlardan mustarip olan fertlerin yer aldığı beş farklı hastalık kategorisi bulunur. Kendisi gibi otoimmün (bağışıklık sisteminin vücudun kendi hücrelerine savaş açması) hastalıklardan olan tip 1 diyabet, otoimmün tiroidit, Sjögren sendromu gibi bazı hastalıklar, çölyak hastalığına eşlik edebildiği gibi, çocukluk ve gençlik devresinde beslenme sorunlarına bağlı demir eksikliği anemisi, osteoporoz (kemik erimesi), vitamin eksiklikleri, boy kısalığı, depresyon gibi sorunlara sebep olabilir.[2]

Teşhis

Kan testleri neticesinde tespit edilen potansiyel hasta adaylarına ince bağırsak biyopsisi yapılarak hastalık teşhis edilir. Çoğu hastalıkta olduğu gibi bu hastalıkta da büyüme ve gelişmenin hızlı olduğu devrede erken teşhis çok önemlidir ve hastalığın seyrini değiştirebilir. Bu maksatla çölyak teşhisi konulan fertlerin birinci ve ikinci derece akrabalarına da tarama testleri yapılarak erken dönemde hastalık tespit edilmeye çalışılır.

Tedavi

Glütensiz diyet, çölyak hastalığında temel tedavi prensibidir. Normal şartlarda tahıllı gıdalar vasıtasıyla vücudumuz karbonhidrat, lif, protein, B ve E vitamini, demir, çinko ve bakır gibi ihtiyaçlarının önemli bir bölümünü karşılar. Ayrıca günde 90 gr kadar tahıl ekmeği tüketmek, sindirim sistemi kanserlerini %17 oranında azaltmaktadır. Ancak bu hastalar ömür boyu diyetlerinden buğday, arpa ve çavdar gibi tahılları tamamen çıkarmak zorundadır. Yulaf unu da glütenin karışmış olması sebebiyle genellikle hastanın diyetinden çıkarılır. Pirinç, mısır, baklagiller, et, balık, yumurta, patates, soya fasulyesi, meyve ve sebze gibi glüten içermeyen alternatif besinleri bu hastalar rahatlıkla tüketebilir. Ancak bu gıdaların hazır besin formlarının da katkı maddelerinden dolayı glüten içerebileceği unutulmamalıdır. Uyulan sıkı diyetle mevcut şikâyetler iki hafta içinde düzelmeye başlar. Hücre seviyesindeki iyileşme ise 6-24 ay içinde olur.[3]

Glütensiz diyetin yanında çölyak hastaları günlük olarak demir, folik asit, vitamin ve mineral takviyesi almalıdır. Bağışıklık sistemlerinin kısmen daha zayıf olabileceği varsayılarak bu hastalara pnömokok (zatürre) ve enflüanza (mevsimsel grip) aşıları tavsiye edilir. Çok nadir rastlanan dirençli çölyak hastalarında ise diyetin yanı sıra tedavide bazı ilaçlar da kullanılır.

Bazı lenfoma (lenf hücre kanserleri) türleri ve yemek borusu, ince bağırsak ve kolon kanserleri gibi sindirim sistemi kanserleri görülme riski, çölyak hastalarında sağlıklı fertlere göre daha fazladır.[4] Günlük hayat kalitesini azaltacak hastalık semptomlarından kurtulmanın yanında, tedavisi zor, kanser gibi komplikasyonlardan korunmak için glütensiz diyete sıkı sıkıya bağlı kalmak, çölyak hastaları için çok önemlidir.

Tüketilemeyen leziz ekmekler, kekler ve makarna gibi ürünler, buğday yerine mısır unu gibi alternatif besin unsurlarından yapılabilir. Günümüzde marketlerin raflarında bu hastaların tüketebileceği alternatif ürünlere rahatlıkla ulaşılabildiği gibi, evde üretilen alternatif besinler de çeşitlenmiştir. Ancak hasta fertler, yaş grubuna göre, ekseriyetle alternatif ürünleri tüketmek yerine terk etmeyi tercih etmekte, yapılan her tercih de olumlu veya olumsuz sonuçları beraberinde getirmektedir.

Çölyak hastalarının uygulaması gereken diyetten bahsedince, günümüzün moda diyetlerinden biri olan “glütensiz diyet” çılgınlığına değinmekte fayda var. Kilo kontrolü, daha sağlıklı bir hayat gibi gerekçelerle buğdayı (glüteni) beslenme listesinden bilinçsizce çıkaran ve “Glüten tüketmiyorum.” diyen fertler; hayvanî protein ve yağ oranı yüksek, karbonhidrat oranı düşük besinlere yönelerek dengesiz beslenmektedir. Uzun vadede bu fertlerde kalp hastalıkları riskinin arttığı, 2017 yılında yapılan kapsamlı bir çalışmada gösterilmiştir. Bu bilimsel veriler ışığında, buğday alerjisi (çölyak hastası) olmayan sağlıklı fertlerin, glütensiz diyetle uzun süre beslenmelerinin kilo kontrolü ve sağlığı korumada doğru ve etkili olmayacağı ifade edilmektedir.

Aslında sağlıklı bir ferdin hangi besinden ne kadar tüketmesi gerektiği vücudumuza yerleştirilen, iştahımızı kontrol eden bir sistem sayesinde, zaten hassas şekilde ayarlanmaktadır. Mesela bir öğün fazlaca karbonhidrat tüketsek, diğer öğünde daha fazla sebze ve et yemek isteriz. Yani haberimiz olmadan, ihtiyacımız olan gıdaya, iştah vasıtasıyla organizmamız yönlendirilir. Çok sayıda alternatif besinin de damak zevkimiz ve yaşadığımız coğrafyaya göre bahşedildiğini düşündüğümüzde, aslında çölyak hastası olmak da bu şartlarda çok olumsuz bir durum olarak algılanmamalıdır. İhtiyaçlarımızın en güzel ve lezzet alacağımız şekilde karşılandığının şuurunda olmak, sağlıklı oluşumuzu fark etmek, hasta olsak bile bu vesileyle bize verilmek istenen mesajı anlamaya çalışmak ve alternatif nimetleri göndererek kendini tanıtmak isteyen Rabbimizi tanımak, sıcacık ekmek, leziz kek ve börekten daha lezzetli olabilir mi?

Dipnotlar

[1] Dalgic B ve ark. Turkish Celiac Study Group. Prevalence of celiac disease in healthy Turkish school children. Am J Gastroenterol 2011; 106:1512–7.

[2] Harris LA ve ark. Celiac disease: clinical, endoscopic, and histopathologic review. Gastrointest Endosc 2012; 76:625–40

[3] Fasano A, Catassi C. Clinical practice. Celiac disease. N Engl J Med 2012; 367:2419–26.

[4] Askling J ve ark. Cancer incidence in a population-based cohort of individuals hospitalized with celiac disease or dermatitis herpetiformis. Gastroenterology 2002; 123:1428–35.