Dünya tarihinde bazı kimseler vardır ki isimleri daima hatırlanır, yaptıklarıyla diğer insanlara ilham kaynağı olur, insanların hayatlarına hikâyeleriyle dokunurlar. Irena Sendler de o kimselerden biri.
Irena Sendler 1910 yılında Polonya’da doğar. Polonya’nın Naziler tarafından işgali sırasında Varşova’da yaşar. Irena arkadaşlarıyla Zegota isimli bir yardım kuruluşu oluşturur ve Holokost esnasında sağlık kontrolü yapmak için gettolara girip çıkmaya başlar. Gettoda yaşamaya zorlanan Yahudilere gıda, ilaç ve elbise yardımında bulunurken burada açlığın, çaresizliğin ve hastalığın şahidi olur. Sahip olduklarının yanında bildiği bir gerçek vardır: ölüm. Her Yahudi için yaklaşmakta olan ölüm…
Küçük yaşta kaybettiği babasının ona söylediği, “Boğulan birisini görürsen, atlayıp onu kurtarmayı denemelisin, yüzme bilmiyor olsan bile.” sözleri Irena’nın hayatına tesir eder. Irena yaptığı yardımları yetersiz görüp kendi hayatını riske atarak 1940–1943 yılları arasında Yahudi çocuklarını, farklı yollar kullanarak gettodan kaçırır. Getto dışına çıkarılan çocuklara sahte isimler verip onları gönüllü olan Polonyalı ailelerin yanlarına ve manastırlara yerleştirir. Bu şekilde 2500 çocuğun hayatta kalmasına vesile olmuş olan Irena, kurtardığı her çocuğun ismini ve gittiği yeri sigara kâğıtlarına yazıp kavanozlara doldurur ve bu kavanozları bir ağacın dibine gömer. Böylece ailesi hayatta kalan çocukların tekrar ailelerine kavuşmalarını amaçlamıştır.
1943 yılında Naziler tarafından yakalanana kadar, çocukları kurtarmaya devam eder. Tutuklandıktan sonra Pawiak Hapishanesine gönderilir ve orada aylarca işkenceye maruz kalır. İşkencelere rağmen ona yardım eden arkadaşlarına ve çocuklarına dair hiçbir bilgi vermemiştir. Naziler tarafından idama mahkûm edilen Irena, Polonya yeraltı direniş örgütü tarafından bir görevliye rüşvet verilerek kaçırılır ve idamdan kurtarılır. Savaşın sonuna kadar sahte kimlikle saklanarak yaşamaya devam eder. 2007 yılında Nobel’e aday gösterilir. 12 Mayıs 2008 tarihinde, 98 yaşında, Varşova’da hayatını kaybeder.
Bir insan bütün bunları nasıl yapabilir? Cesaretiyle mi, merhametiyle mi, yoksa inancıyla mı? Irena, “Ben normal olanı yaptım. Daha fazlasını yapabilirdim. Bu pişmanlık beni ölene kadar takip edecek.” diyerek sadece yapılması gerekeni yaptığını söyler.
Bugün de insanların zulme uğradığına şahit oluyoruz. Doğu Türkistan’da Uygurların yaşadığı soykırım, Yemen’de ölen insanlık, Türkiye’de muhaliflere uygulanan sistematik baskı ve işkence, insan hayatının yok sayıldığı Burkina Faso ve daha nicesi. Sayılarını bilmediğimiz, yaşadıklarını tahayyül bile edemediğimiz mazlum insanlar… Peki bugünün mazlumları için biz neler yapıyoruz? Irena’nın “normal” olarak ifade ettiği insanlığın ne kadarını gösterebiliyoruz?