Tarih birçok hürriyet kavgasına şahitlik etmiştir. Cemil Meriç “Hürriyetin ilk şartı: Şuur!”[1] sözüyle, hür olabilmek için en önce şuurun gerekliliğini vurgulamıştır.
Peki şuur nedir? Akılla kıyas ederek anlamaya çalıştığımızda karşımıza şu çıkar: Akıl ve şuur yakın anlamlar taşısalar da aralarında ince bir fark vardır. Akıl; kavrama, değerlendirme ve küllî ilişkileri kurabilme yeteneğidir. Şuur ise kendinden, zamandan, mekândan, mevcut olandan haberdar olmadır. Akılda kavrayış, muhakeme ve sonuca ulaşma, şuurda ise farkındalık ve his söz konusudur.
Akıl; güzel çirkin, sebep sonuç gibi ilişkileri belirlerken şuur, olanı ve yaşanılanı hisseder. Bu yüzden olsa gerek, Cemil Meriç, hürriyetin ilk şartı olarak şuuru görür. Akıl ancak şuurun fark ettiği şey üzerinde değerlendirme yapabilir.
Verilen bir hürriyet kavgasında, geçmişte yaşananlar tutkusuz bir akılla değerlendirildiğinde, doğru ve yanlışlar hakkaniyetle ele alındığında, hakikatin hatırı âlî tutulduğunda, yaşananlardaki hikmet görünür olur. Bu muhasebeler zordur. Toplulukların bu dönüşümleri zamanla anlaşılırken, insanda yaşanan dönüşümler çok daha çabuk fark edilir.
Akıl kalbden destek almazsa, bu hesaplarda kendini haklı çıkarmak için durumun şartlarını mazeret olarak öne sürebilir, mağduriyeti bedel olarak kabul edip arınmayı, sorgulanmayı öteleyebilir. Vicdandan beslenen şuur ise, bu ertelemelerin nelere sebep olabileceğini sezgiler.
Belki de vicdanlar aslını kaybettiği için bugün sağlıklı düşünemez, hesap edemez bir hâle geldi insanlık. İlişkiler, yenilikler, kavgalar öyle hoyrat yaşanır oldu ki değil şuuru yaşamak, akıllar bile durur oldu. Ruhlar kabalaştı. Çoğu yerde insanların, duyguların, hezeyanların, ferdî ve sosyal baskıların bizi esarete mecbur bıraktığını anlamadan ömrümüzü tüketiyoruz.
Hâlbuki şuur, hakikati öyle zarif bir hakkaniyetle seziyor ki deneyimlerden edinilen hakikatlerle geleceğe umut aşılıyor. Bu yüzden şuurla iç yüzü görülemeyecek bir mesele ve ümit edilemeyecek bir yarın yoktur denilebilir. Ancak şuur, kapılarını aldatılmamak şartıyla açar.
Şuurun bu cüretkâr, katışıksız doğruculuğunda her şey apaçık görünür olur. İnsan ancak her şeyin bu kadar duru olduğu bir durumda tam bir güven duyabilir, inanmaktan ve deneyimlemekten korkmaz. Bu da hür olmanın gereğidir.
Dünya yeni bir aklın arifesindeyken önce şuura kulak vermek, içinden çıkılmaz gibi görünen meseleleri aydınlığa kavuşturacak ve insan için hürriyete giden bir basamak olacaktır. Aksi hâlde pişmanlıklar, tarihe tırnaklarını geçirecek ve bulanık görüntü netleşmeyecektir.
Dipnot
[1] Cemil Meriç, “Hürriyetin İlk Şartı: Şuur”, Pınar, Cilt 2, Sayı 81, 1978.