Avukatlık yaparken tanışılan her müvekkilin yeni bir dünya ve öğrenim süreci olduğunu vurgulayan Avukat Yunus Emre Kaya, mesleğinin ehemmiyetini ve inceliklerini Genç Çağlayan’a anlattı.
Avukatlık mesleğini seçmeye nasıl karar verdiniz? Meslekî yolculuğunuzdan bahseder misiniz?
Fen Lisesi mezunuyum. Türkiye’deki her öğrenci gibi yeteneklerime göre değil puanımın yüksekliğine göre bir okul tercih etmiştim. Lise 3’e gelip artık dünya ve insan hakkında daha ciddi düşünmeye başladığım dönemde, dünya klasiklerine merak sardım. Çok yoğun bir okuma sürecine girdim. Derslerde bile roman okuduğumdan bu durumu arkadaşlarım ve öğretmenlerim fark etmişti. Felsefe dersleriyle de ilgiliydim, öğretmenimi de severdim. Öğretmenim bir konuşmamız sırasında, bana hukuk bölümünü tercih edebileceğimi, ilgi alanlarımın bu mesleğe daha uygun olduğunu söyledi. O zaman ilk defa sayısal bir bölüm tercih etmeme seçeneğini düşündüm. Daha sonra roman yazmayı denediğim bir döneme girdim. Artık üniversite bile okuma düşüncesinde değildim. Sadece yazarak hayatımı idame ettirmek istiyordum. Fakat duygusallıktan sıyrıldığım anlarda, Türkiye’nin gerçeklilerine çarpıp geri dönüyordu fikirlerim. Üniversite sınavına girdim. Sonuçlar geldiğinde hem sayısaldan hem de eşit ağırlıktan iyi bölümler tercih edebileceğimi gördüm. Diş hekimliği ve hukuk bölümleri gibi iki alakasız alan arasında kalmıştım. Dershane öğretmenimin de teşvikiyle hukuk bölümünü tercih ettim.
Üniversite tercihiniz sonrasında düşüncelerinizde ne gibi gelişmeler oldu?
Birkaç üniversite dışında hukuk fakültesine gelen hemen her öğrenci önce hâkim veya savcı olma düşüncesinde olur. Avukatlık daha riskli bir meslektir ve sosyal anlamda çok daha fazla beceri gerektirir. Fakat fakülteyi bitirene kadar net bir düşüncem oluşmadı. Fakülteyi bitirdikten sonra, hâkimliğin ve savcılığın ülkemizde sıradan memurluktan farklı yapılmadığı kanaati bende oluştu. Hâlbuki hâkim, sadece adaletin temsilcisi olmalı, vicdanı ve bilgisiyle karar vermeliydi.
Gözlemlerim beni hayal kırıklığına uğratınca, hâkim ve savcılık sınavlarına bile girmedim, avukatlık stajı yapmaya başladım. Ağır Ceza Mahkemesinde staj yaparken dışarda benim yaşadığım dünyadan çok farklı dünyalarda yaşayan insanların olduğunu gördüm. Her duruşmada anlatılan olaylar, âdeta paralel bir evrende geçiyor gibiydi. Bu evrendeki Türkiye, dışarıda resmedilen Türkiye’yle taban tabana zıttı. Hiçbir kırmızı çizgi yoktu. Sanıkların çoğu 18–25 yaş aralığında, fakir ve okumamış gençlerdi. Cehalet, zaruretle birleşince galiba hiçbir değer bırakmıyordu. Adliye stajımdan sonra ailemin yanına dönüp avukat yanındaki stajı burada yapma kararı aldım. Staj yaptığım büroda performansım beğenilince orada çalışmaya devam ettim. Hukuk dosyalarının ağırlıklı olduğu bir büroydu.
Bahsettiğiniz büroda çalışmak sizi mutlu etti mi? Öğrenme ve okuma aşkınıza ne oldu?
Toplumda sanılanın aksine, eğer işçi bir avukatsanız çok cüz’i bir maaş karşılığında çok riskli bir meslek icra ediyorsunuz. Bunun da yüksek idealler ve büyük beklentilerle mesleğine başlayan hukukçular için hayal kırıklığına sebep olduğunu tahmin edebiliyorsunuzdur. Bende de bir süre sonra öğrenme arzusu söndü. Yeni bir şeyler arıyordum. Bu sırada dilekçelerine para karşılığı yardımcı olduğum benden beş yıl daha kıdemli bir avukat, ortaklık teklif etti. Hemen kabul edip yepyeni bir kariyer sayfası açtım. Artık her şeyden ben sorumluydum. Sandığımın aksine daha rahat değil, daha çok çalıştığım bir işim oldu. Yaz tatilinde sadece üç gün izin yapmıştım, fakat çok mutluydum. Hem ceza hem de hukuk dosyalarımız vardı. Bu sayede ceza hukukunda da ciddi bir gelişim gösterdim. Yurtdışına çıkana kadar da çalışmaya devam ettim.
Avukatlık mesleğini sevdiniz mi? Biraz artı ve eksi yönlerinden bahseder misiniz?
Eğer hayatın her döneminde öğrenci olmaya devam etmek, sürekli öğrenmek istiyorsanız, kesinlikle doğru yerdesiniz. Ne kadar okusanız da yeni bakış açıları, yeni kararlar, toplumun gelişimine paralel olarak yeni düzenlemeler sürekli gelmeye devam edecektir. Muhakemenizi güçlü kılmak için farklı pencerelerden bakabilmelisiniz. Bunun için her konuda nitelikli eserler okumanız gerekiyor. Bu sadece kitabî bir öğrencilik değil… Her müvekkil, tanıştığınız yeni bir dünya olabiliyor. Mesela hiç anlamadığınız inşaat işlerinde, dâhil olduğunuz bir dava dosyası ve onun içindeki bilirkişi raporları, emsal dosyaların okunması ile bir anda fikir sahibi oluyorsunuz. Bir hastanenin işleyişini de böyle öğrenebiliyorsunuz. Dışarıdan bakanların yanına yanaşamayacağı insanların sırlarını bilebiliyorsunuz. Bu saydıklarım avantaj mı dezavantaj mı bilemiyorum. Ama bence her ikisi de.
Sadece avantajlı durumları söylemek gerekirse; mesela insanların endişeyle dolaştığı adliyelerde keyifle dolaşabiliyor, hangi şehre giderseniz gidin baroya gidip size yardım edecek birilerini bulabiliyorsunuz. Hiyerarşik hiçbir üstünüz yok. Kimse size emir veremez. Son zamanlarda hukukçuların itibarları siyasetin gölgesinde ezilmiş olsa da her zaman avukatlık itibarlı bir meslek olmaya devam ediyor. Yaşına bakmaksızın hemen herkes birbirine “Üstadım” diye hitap ediyor. Diğer mesleklere nazaran daha duyarlı bir çevreye sahip oluyorsunuz. Meslek çevrenizde olaylara pek çok açıdan bakabilen, uzlaşılabilir insanlara rastlamak daha kolay. Her olaya hukukî olarak bakma refleksi zamanla gelişiyor. Bu da sizi çevrenizde düşüncelerine itibar edilen biri hâline getirebiliyor. Bazen de bu sizin derdiniz olabiliyor. Bir espri bile yapılsa veya bir menkıbe bile anlatılsa, hemen haklı ve haksız aramaya, anlatılanların ispatlanabilir olup olmadığına, doğruluğuna dair fikirler aklınızdan geçebiliyor. “Bu anlattığınız mümkün değil ki savcının tutuklama yetkisi yok, tutuklama kararını hâkim verir.” Dediğinizde, bütün tepkileri üzerinize çekebiliyorsunuz.
Hukukçuların itibarından bahsettiniz. Sorumluluk da bu ölçüde büyük olsa gerek?
Elbette, çok ciddi bir sorumluluk da geliyor. Mesela zamanında istinaf etmediğiniz bir karar sebebiyle müvekkilinizin hapis cezası kesinleşebiliyor. Bir boşanma davasında karşı tarafı sakinleştirip insaf çizgisine çekmek bile sizin göreviniz hâline gelebiliyor. Uzlaşmacı olabilmek çok önemli. Aynı zamanda her sektörden ve her dünya görüşünden insanla çalıştığınız için, hangisiyle, ne şekilde irtibat kurmanız gerektiğini öğrenmeniz gerekiyor. Benim gibi, insanlarla konuşmayı çok sevmeyen birine bile avukatlık iki sene gibi bir sürede bunu epeyce öğretmişti. Anlaşmakta en zorlandığınız kişiler, sanılanın aksine suçlu tipler değil, sıradan miras veya boşanma davası açan insanlar oluyor. Kıdemli suçlularda işiniz çok kolay! Sizi sıkıştırmazlar, sürecin nasıl işleyeceğini bilirler. Fakat adliyeyle o güne kadar pek işi olmamış müvekkilleriniz pazar günleri bile arayıp dosyayla ilgili gelişmeleri sormak isteyebiliyor. Hem müvekkilleriniz hem de dışarıdan insanlar, sizi gördüğünde daha önce en ince ayrıntısına kadar anlattıkları hikâyelerini defalarca anlatabiliyorlar.
Kanunlara En Çok Biz Saygı Duymalıyız
Vaktiyle bu mesleği düşünmüş bir genç olarak, gözüm bir hayli korktu sanırım. Öğrencilere bu meslekle ilgili tavsiyeleriniz nelerdir?
Türkiye’de kendimce gördüğüm en büyük problemlerden biri, hukuk fakültesi mezunlarının bile hukuk normlarına saygılı olmaması. Ülkemizde avukatların en çok yargılandığı suç, uydurulmuş terör suçları dışında, resmî belgede sahtecilik suçu. Yani avukatın böyle bir aldatmayı yapma girişiminde olduğu bir ülkede hukukun saygın olmasının ihtimali yok. Toplumumuz için de durum çok farklı değil. Çok büyük bir kesimi muhafazakâr ve dindar olan toplumumuzda, kanunları seküler kurallar olarak görme ve bu yüzden kanunlara saygı duymama çok yaygın. Kanunun çevresinden dolaşmayı, onu ihlal etmeyi, dünya görüşü fark etmeksizin herkes marifet olarak görüyor. Kanunlar insanlar için varlar. Bunun farkına varmak gerekiyor. Bu yüzden onlara en önemli tavsiyem şudur: Kanunlara en çok siz saygı duymalısınız.
Müvekkili Değil, Adalet Sistemini Savunmalıyız
Avukat, yargının üçlü sacayağında en önemli görevi görüyor. Sistemin iyi işlemesi için sistemi denetleyen kişi avukattır. Bu yüzden avukatlık bakış açısı, önce müvekkilini değil, adalet sistemini savunmayı gerektirir. Üstelik bu savunma, savcı ve kolluk kuvvetlerine karşıdır. Yani onların delil toplarken, soruşturmayı sürdürürken her ne olursa olsun hukuk normları içerisinde kalmasını sağlamak en önemli görevdir. Bu sebeple azılı bir suçlunun bile savunulma hakkı vardır. Onun da haklarına riayet edilmezse, önünde sonunda hukuk devleti işlemez olur, keyfiliğin önü alınamaz. Gün gelir masumlar da aynı urba içine sokulur ve hakları ihlal edilir. Zira bir masumun doğru işlemeyen bir hukuk sistemi yüzünden hayatının kararmasındansa, yüz suçlunun salınması efdaldir. Hiçbir şartta hukukî normların dışına çıkılmasına izin vermemek, en önemli misyonları olmalıdır.
Kahvedeki Adam da Hâkim de Aynı Şeyleri Söylüyor
Sürekli ve nitelikli eserler okumalarını da tavsiye ederim. Aksi takdirde tek boyutlu bir düşünce dünyasına sahip olurlar ve evrenselliği yakalayamazlar. Bu da müvekkillerinin pencerelerinden bakamamalarına sebep olur. Hukuk sistemi tek perspektifi kaldırabilecek bir sistem değildir. Bunun örnekleri şimdilerde her gün yaşanıyor. Hâkim duruşma tutanağında “ülkemizi AİHM’ye şikâyet etme tehdidi” diye bir gerekçe gösterebiliyor. Kahvedeki adam da aynısını söylüyor, hâkim de. Böyle bir toplumda adaleti tesis etmek, fikrî gelişmeler göstermek mümkün olur mu? Gerçek dünyadan bağını koparan kişinin hukukçu olabilmesi mümkün müdür?
İdeal bir hukuk savunucu olmak için en önemli yol nedir?
Sürekli arayışta olmak, toplumda iyi gitmeyen hususları dert edinmek, dışlanmışları, ötelenmişleri, mazlumları yeniden kazanabilmek gayretinde olmak gerektiğini düşünüyorum.
Pratikte faydası olacak bir şeyler de söyleyecek olursam; kesinlikle düzenli olarak yüksek yargı kararları okunmalı, bunların kritiği yapılmalıdır. Hâkimleri zorlayabilecek bilgi seviyesinde olmaya gayret edilmelidir. Evrensel norm ve hukuk ilkelerine de hâkim olunmalıdır. Bir uzmanlık alanı seçilmeli, bununla ilgili süreli yayınlar takip edilmelidir.
Her Meslek, İnsan Odaklı Yapılmalı
Hak savunucusu olmak nasıl bir his?
Gerçekten insan kendini çok güçlü hissediyor. Bazen de bir o kadar aciz. Size gelenler, bir ümit pırıltısı yakalayabilmek, güzel bir haber duyabilmek için gözlerinize bakıyor. Bu kadar çok dertli insanın olduğunu önceleri bilmiyordum. Bize göre çok kötü şartlarda hayata başlayan insanlar mevcut ve bunların savunulmaya, sahip çıkılmaya ihtiyaçları var. Onlara fayda sağlayabildiğimi düşündüğüm an çok mutlu oluyordum. Özellikle bir suçun mağduru çocuk olunca, bütün sorumluluğu üzerinizde hissediyor, onun yeniden gülebilmesi için mücadele etmek istiyorsunuz. Maalesef sistem sizi bazı noktalarda kilitliyor. Fakat zorlaya zorlaya açılmayacak kilit yoktur. Eğer bu işi böyle bilir, böyle çalışırsanız, kutsal bir meslek îfâ edersiniz. Bence her meslek, insan odaklı yapıldığında kutsaldır.