Deniz Dalaman Edebiyat Şubat 2022

Zamane Gençleri

Bak sen şu işe! Küçücük uşağın elinde ne marifetler var. Şu televizyonda ne çok şey var, de mi ahretlik? Eskiden bir kanalda, saatte bir yayın olurdu. Şimdi çocuklar, gençler, adamlar, kadınlar hepsi “kameracı” sanki. Öyle çok fotoğrafları var ki…

Benim torun da bu işlere sarmış. İşi buymuş demesine. Şimdilerde değişik değişik video yaparmış. Çok izleyeni olan da “fenmin” (fenomen) mi neyim olurmuş. Zamane gençlerini anlamak zor ahretlik. Bizim zamanda bele değildi. Çalışmadan, alın teri akmadan aş neyin bulmak ne mümkün. Şimdi gençlerin bedenleri pek rahat. Fakat akılları da bir o kadar dolu. Bu sebepten herhâlde sürekli yorgun olmaları.

Benim de elimdeki şu telefon ara sıra kararmaya dönüyor. Gidip toruna veriyorum da şak diye yapıveriyor. Ustaya gitsem dünya kadar para alır. Allah’tan torun anlıyor da bu işlerden cep harçlığına kurtarıyoruz. O kadar çok ışıklı ekran önünde durunca işinde ustalaşmış demek ki. Üç beş saat yetmiyor da bütün zamanını parmaklarını oynata oynata geçiriyor. Bir de telefon var tabiî. Her defasında kaç çeşit afilisi türüyor, bir bilsen. Ha bu arada, tekleyen telefonumu görünce torun, “Nine bak, yenileri var.” diyor. Diyorum “Oğlum, istemem, daha sağlam, arada kararınca ekranı sana getiriyorum. Yetiyor bana. Aradığınız vakit sesinizi de duyuyorum ya.” Gülüyor hâlime. Bak kameralısı, internet konulanı bile var diyor. Bu tuşlular tarih olmuş demesine göre. Ben daha yaşarken elimdeki cihaz nasıl benden evvel mazi oluyormuş anlamadım be ahretlik. Oysa biz bir fistanla kaç kardeş büyümüştük. Şimdiki gençlik elindeki çeşitlilikten zehirlenmiş sanki.

Şu bizim torun var ya, geçen ağzıyla itiraf etti. Telefonumu tamir ediyor diye seviniyordum hani, elinde bir becerisi var diye gururlanıyordum içten içe ya. Bizim haylaz meğer paraya sıkışınca gizlice gelip telefonun ışığını kapatırmış. Ben de cep harçlığına tamir ediyor fedakâr yavrum diye seviniyordum. Bir de ardından dua ediyordum.

Şimdilerde her şey pek farklı. Bizim taze gelin çağlarımızda, işlediğimiz göz nuru oyalarımız moda idi. Bugünlerde ise bizim gelin olduğumuz vakitler moda olmuş. Az biraz sözümüzden alıyorlar, işlemeli yazmalarımızdan takıp biz gibi konuşuyorlar. Sakallı sakallı koca adamların yapması pek garip geldi bana. Ama şimdinin “feminleri” eskiden söylenmemiş sözlerimizi böyle anlatırlarmış. Sanki bizim dönemdeki Hacivat-Karagöz oyunu ya da Pîşekâr’ın şimdiki hâli. Torun da bu işlerden iyi anlıyor. Bir de insanlar pek özenli bu devirde. Anneler günü, doğum günü derken koca yılda bir araya gelmek için çok sebep doğuyor. Özel günler olduğundan herkes bir araya geliyor. Bizim bayramlarda yaptığımız hazırlıklara benziyor. Yalan yok. Ailenin sık sık toplanmasına pek seviniyorum. Muzır olduğu kadar içli oğlan şu torun, aileyi bir araya getiriyor her fırsatta. Hâl böyle olunca kızamıyorum. Ne yapcan, o kadarı kadı kızında da olur deyip hoş görcez. Bu kadar bolluğa rağmen yine de insanlarda hep bir karamsarlık var. Aradığını bulmak pek kolay. Herhal fazla olanın zehri bu oluyor. Fakat ihtiyaç nedir onu bilmek gerekirmiş evvela ki zehirlendiğini anlayabilsin insan. Belki de bundandır yokluk günlerine olan özlemimiz. Evde taze ekmek pişince üzerine azıcık kondurduğumuz tereyağının lezzeti, az oluşundan geliyordu kim bilir.

Gözümüz pek körmüş bizim. Ne cihazın ışığını görmeye ne de torunların oyunlarını anlamaya aklımız ermez olmuş. Ah ahretlik, bu koca devirde ne hoşuna gitti dersen; çocuklar unuttular deyip daha iç çektiğinde çıkıp geliyorlar ya… İşte bunu pek sevdim. Torun haylaz maylaz da özel gün dediği zamanlarda hep kapımı çalar.