Geçenlerde okuduğum bir kitapta karşılaştığım bir cümle beni çok etkiledi. Özetle şöyle diyordu: “İnsanlar çok önceleri seyyah olup gezerdi, bir yerden başka yere gitmeleri bazen aylar sürerdi. Ama yolda birçok izlenime sahip olurdu. Keşfeder, tefekkür ederdi. Şimdilerde teknoloji ilerledi ve dünyanın öbür ucuna gitmek artık birkaç saat sürüyor, ama insanlar yol boyu hiçbir şey göremiyor. Keşif yapamıyor, fakat seyahat ediyor.”
Uzun uzun düşündüm bu konuyu. Haklılık payı yüksekti. Belki de büyüklerimiz bu sebeple, “Çok okuyan değil, çok gezen bilir.” demişti. Eskiden kitap okumak zordu, hele matbaanın olmadığı zamanlarda… Lâkin insanlar kâinatı okurdu. Günümüzde de kâinatı okumaya çalışan insanlar var elbette, ama nesilden nesle aktarılan eserlere bakılınca eskilerin bu konuda çok daha iyi olduklarını söylemek abartı olmaz sanırım. Bilhassa seyyahların eserleri çok kıymetli eserlerdir. Bugün bize düşen hem gezmek hem de onların ortaya koyduğu eserleri okumak olsa gerek.
Bu düşünceler ile hemhâl olduğum günlerde, bir çocukluk hatıram canlandı gözümde. Bir yakınımızın evinde gördüğüm bir resim… Görüntü tam olarak zihnîmde canlanmasa da ne olduğunu hatırladım. Kelebek kanatlarıydı. Onlarca kelebeğin kanadının yakın çekim fotoğraflarından oluşan kocaman bir çerçeveydi.
Hemen kahvemi alıp bilgisayarımın başına oturdum. Karşılaştığım manzara muazzamdı. Norveçli bir tabiat fotoğrafçısı olan Kjell Bloch Sandved’in kadrajından bizlere hatıra kalan “Kelebek Alfabesi”, üzerinde Latin harflerine ve 0’dan 9’a kadar sıralanmış rakamlara benzeyen şekillerin yer aldığı kelebek kanatlarıydı. Hayran kalmamak mümkün değildi bu eşsiz manzara karşısında.
Emeğine hürmeten, Sandved’i anmadan olmaz sanırım. Bir gün tevafuken bir kelebek resminde “F” harfine benzeyen bir desen fark eder, dakikalarca onu izler ve şöyle düşünür: “Bundan daha güzel tarzda olamaz.” Kapsamlı bir tabiat ansiklopedisi hazırlayacağı sırada bütün planlarını bir kenara koyar ve alfabenin bütün harflerini bulmak için yola koyulur. Dile kolay, tam 20.000 kelebek türünün kanatlarını araştırır ve uzun zahmetler sonunda hedefine ulaşıp harflerin tamamını andıran kanat desenlerini fotoğraflamayı başarır.
Sandved, bu muhteşem sanat koleksiyonu için yıllarını verir. Dünya üzerinde neredeyse gezilmedik yer bırakmaz. 26 harfin desenlerinin yer aldığı kanatları düşündüğümüzde, ne kadar mesai yapmış olabileceği insanın havsalasını zorluyor. Mesela kanadında “A” harfine benzer bir desen taşıyan kelebek yalnızca Uzakdoğu ülkelerinden biri olan Bhutan’da bulunuyormuş. Kanadında “Z” deseni olan kelebek ise Güney Amerika ülkesi olan Peru’da.
İnsan ilahî sanata şahit olunca, “Rabbim! Sen ne büyük sanatkârsın.” demekten kendini alamıyor. Her bir kanada hadsiz bir ilim, kudret, irade, hikmet ve güzellikle işlenmiş, harfleri andıran desenler…
Sandved, iyi ki Rabbimizin eserlerini fotoğraflayıp bizlere aktarmış. Bu eserlerde bizlere öyle güzel mesajlar var ki!
Kelebek kanadını bilirsiniz, çok narindir, parmağımız değse incinir. Sizce bu harikulade sanat, tesadüfî olabilir mi? Peki bu kadar zarif kanatlara işlenen muazzam sanatı ve bu sanatın asıl sahibi olan Rabbimizi düşünmek, O’nu tanıyıp sevmek, takdir ve tespih etmek yerine, bu sanatı fotoğraflayan kişiye minnet duymak ne derece doğru olabilir? Düşünüyorum da bir sanat galerisini gezen biri, orada çektiği fotoğrafları gururla gösterse ve asıl eser sahibinden hiç bahsetmese, ne kadar büyük bir haksızlık ve hata olur. Eserlerin gerçek sahibine referans verilmesi gerekli değil midir?
Biz, yine de bu güzellikleri bizlerle paylaştığı için Sandved’e teşekkür edip hakiki Sanatkâr’ı tazimle anmayı unutmayalım! Şu durumda hiçbirimiz dünyayı adım adım gezme imkânına sahip olamasak da en azından eserlere ulaşmamız kolay. Hiç değilse onları iyi okuyalım. Başta söylediğim atasözünü artık “Çok gezen de çok okuyan da iyi bilir!” olarak güncellesek mübalağa etmiş olmayız. Tabiî ki “bilmek”ten kastın ne olduğunu iyi anlayarak…
Kaynak
“Butterfly Alphabet”, butterflyalphabet.com/main/index.php