Üç ayların başlangıcı olan Recep ayının ilk perşembe gecesi, Konya’da diğer gecelerden farklıdır. Regaip kandili olan bu gece için hazırlıklar, bir hafta öncesinden başlar. Dükkanlar rengârenk fenerlerle dolar. Büyükler kandil sabahı çocuklara ikram etmek için dükkanlardan çikolata, şeker, kuruyemiş gibi ikramlar alır. Çocukların çikolata toplayacakları çantaları ise çoktan hazırdır.
Şehrin ışıl ışıl sokaklarına o gece ipler gerilir. Fenerlerini alan çocuklar, bu ipleri çeşitli fenerlerle donatır. Davul, karpuz, kuyruklu, horozlu ve tavşanlı gibi isimleri olan kâğıt fenerlerin içindeki mumlar yakılır. Bu âdete “fener alayı” adı verilir. Bazı çocuklar diğer mahallelerdeki fenerleri kaçırmaya çalışarak oyun kurarlar. Mahalle ortalarında lastikler yakılır ve ateşin üzerinden atlanır.
Şölen havasında geçen bu geceden sonra gün erken başlar. Çocukları heyecan, büyükleri tatlı bir telaş sarar. “İlk namaz” da denilen bu günde kadınlar, misafirlere ikram etmek için “pişi” adı verilen hamur kızartmaları ve pekmezle yapılmış un helvası hazırlar. O gün kapılar açık olur. Kapısı kapalı olanların kapılarına ağaçtan tokmakla vurulup tepki gösterilir. Çocuklar kapı kapı dolaşarak verilecek ikramları toplamaya başlar. Konya’ya özgü olan bu geleneksel törene “Şivlilik” adı verilir. Bütün mahalleyi dolaşan çocuklar bu esnada;
“Şivli şivli şişirmiş,
Erken kalkan pişirmiş,
İki çörek bir börek,
Bize namazlık gerek.
Şivlilik…” diye mâni okur. Ev sahipleri de çocuklara kuruyemiş, çikolata, şeker, gofret, kuru üzüm ve iğde gibi hediyeler dağıtır. Aileler de mezarlık, komşu, akraba ziyaretinde bulunarak birbirlerinin namazlarını mübarek eder. Ziyarete gelen misafirlere pişi, un helvası, kuruyemiş gibi şivlilik ikramları sunulur. Camilerde dualar edilir, mevlit okunur.
Şivlilik geleneğinin kökeni çok eskilere dayanmaktadır. Nasıl oluştuğuna dair birkaç rivayet aktarılır. En çok bilinen rivayete göre, Ebû Bekir Muhammed Şibli isimli bir Allah dostu, Peygamber Efendimiz’i (sallallâhu aleyhi ve sellem) rüyasında görür ve “şivlilik” diyerek kapıları çalıp bunu müjdeler. Çaldığı kapılarda müjdeyi duyan insanların ona hediye vermesi üzerine bu gelenek oluşmuştur. Diğer rivayet, Şivliliğin tarihçesini annesinden öğrendiğini belirten Konyalı şair İsmail Detseli’nin “Şivlilik – Pişinin Tarihçesi” başlıklı yazısına göre şu şekildedir:
1071’den önce atalarımız Konya’ya yerleşir. Çadır hayatı yaşayan analarımızdan birinin beyi, yağlı hamur yemeği ister. Taşınması kolay olsun diye o dönemlerde yanlarında sadece yufka ekmeği bulunmaktadır. Hanım da farklılık olsun diye bugün “pişi” dediğimiz, yağda kızartılan hamurdan yapmaya karar verir. Ancak günümüzdeki gibi sıvı yağ yoktur. Kendilerinin yaptığı tereyağından yapacaktır pişileri. Sabah erken saatlerde çadırın önüne bir ateş yakıp büyükçe bir kapta bolca yağı eritir. Yuvarladığı hamurları yağa atar. Hamurun kızgın yağda çıkardığı şiv şiv ve civir civir gibi sesler ve kokusu etrafa yayılır. Obada küçük büyük herkes sesin ve kokunun olduğu yere toplanır. Çıkan seslerden dolayı şivlilik adını alır ve günümüze kadar gelir.
II. Selim’den bu yana devam ettiği düşünülen bu Türk İslam geleneği ile halk arasındaki birlik ve beraberliğin pekiştirilmesi ve çocukların mutluluğu amaçlanmaktadır.