Edebiyat Eylül 2022 Nur Arslan

Şeker Gibi

Ne güzel bir gün… Bulunduğum ülkenin yerlileri ile bir kahvaltı etkinliğindeyim. Yok yok sofrada… Ama en güzeli de muhabbet. Tabağımı aldım ve müsait bir masaya oturdum. Her masada içinde tuz, şeker, kahve kreması vs. bulunan küçük servis tabakları var. Tuza ihtiyaç duydum. Elimi uzattım ve üzerinde “suiker” (şeker) yazmayan minik paketi aldım. Tuzunu eksik bulduğum menemenin üzerine serpiştirdim. Bir yandan da masada bulunan diğer konuklarla sohbet ediyorum. Ağzıma bir çatal aldım ki o da ne, lezzette bir tuhaflık var. Bu kadar tatlı olmamalı. Bir çatal daha aldıktan sonra yaptığım hatanın farkına vardım. Az evvel kullandığım paketin üzerine bakınca fark ettim ki üzerinde “zout” değil, “zoet” yazıyor. “Zout” tuz demek iken “zoet” tatlı demek… Sadece bir harf, o günkü kahvaltımın seyrini değiştirmeye yetmişti…

Tabiî ki o tabağı ziyan etmedim. Şekerli menemenimi ve haşlanmış yumurtamı, hatta nispeten bu hâlden nasiplenen peynirimi de yedim. Yerken de ruh dünyama doğru bir yolculuk yaptım. Uzun uzun düşündüm, iç muhasebemi yaptım. Belki birkaç gramlık şeker paketinin, bir bardak çaya lezzet vereceği yerde bir kahvaltı tabağımı nasıl bitirmesi zor hâle getirdiğini düşündüm.

Tatlı, tatlandırdığı yerde kıymetli… Ait olmadığı yerde ise yemeğin bütün zevkini alıp götürüyor… Düşünürken birçok fikir geçti zihnimden. Ama en canlısı Üstad Bediüzzaman’ın, “Senin üzerine haktır ki; her söylediğin hak olsun. Fakat her hakkı söylemeye senin hakkın yoktur. Her dediğin doğru olmalı. Fakat her doğruyu demek doğru değildir.”[1] sözü oldu. Doğru ne kadar doğru, ne kadar tatlı olursa olsun, olması gereken yerde söylenmemiş ise tadı ekşitiyordu işte.

Hani bazen birini sözlerimizle incitir, sonra da deriz ya, “Ne var ki dediğimde, kötü bir şey mi söyledim?” İşte o iş öyle değilmiş. Bu olay bana bunu hatırlattı. Tatlının girdiği her şeye lezzet vereceğini zannederiz, ama menemende lezzet vermedi. Acı ile ayrı tabaklarda bulunsa belki lezzet verebilirdi, ama o esnada ne yeri ne de zamanıydı… İştahımı kapattı, damak zevkimi yerle bir etti.

Gıdadaki tuz ve şeker oranı ne ölçüde kıymetli ise ruhta da tatlı ve acı sözler o oranda olmalı… Bazen iyi niyetle, güzel ve doğru şeyler söylemek isteriz, ancak zamanı ve yeri değilse yahut dozunda değilse işin tadı kaçar. Bu durumda susmak en doğrusu…

Şunu da öğrendim ki o gün; istemeden hata yapmak her zaman kötü bir şey değilmiş. Bazen gerçeklerin farkına varmak için ağzımızın tadının kaçması da gerekiyormuş. Artık tabağıma ilave edeceğim bir şey olduğunda paketin üzerini daha dikkatli okumalıyım. Bir harf, çok şeyi değiştirebilirmiş.

Dipnot

[1] Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 300.