Yapılan araştırmalara göre, insan faaliyetleri hem kendisini hem de dünyadaki yaklaşık bir milyon bitki ve hayvan varlığını tehdit etmektedir.[1] Mesela, plastik kullanımı o kadar artmıştır ki okyanuslarda atık plastik adaları oluşmakta, daha doğmadan bebeklerin vücudunda mikro plastikler tespit edilmektedir.[2]Günümüzde dünyada her gün yaklaşık bin kişi sağlıklı ve yerli suya ulaşamadığı için çeşitli hastalıklardan hayatını kaybetmektedir.
Sanayi İnkılabının başlamasıyla (son 250 yılda) küresel ısınmaya sebep olan havadaki karbondioksit miktarı 150 milyar ton artmıştır. Buzulların erimesi, hava ve deniz kirliliği ile küresel ısınma gibi değişiklikler, insanoğlunun tabiata verdiği zararlar neticesinde ortaya çıkan problemlerden bazılarıdır.
Uzay Çöplüğü
Yeryüzünü neredeyse yaşanmaz hâle getiren insanoğlunun yol açtığı zararlar artık uzaya sıçramıştır. Önlemini almadan, sonrasını düşünmeden uzaya gönderdiği araçlar kozmik bir çöplük meydana getirmiştir.
Genelde metal olan bu çöpler, milyonlarca dolar değerindeki uzay araçları ve astronotlar için büyük tehdit oluşturmaktadır. Mesela Mayıs 2021’de Uluslararası Uzay İstasyonunun robot kolunda bir delik tespit edildi. Bu deliği açanın bir uzay çöpü olduğu düşünülmektedir. Neyse ki astronotlar zarar görmedi.
Günümüzde, Dünya yörüngesinde bulunan yaklaşık yedi bin yapay uydunun ancak yarısı çalışır durumdadır. Yani ortalama 3500 çöp uydu başıboş olarak ve saatte yaklaşık 28 bin km hızla Dünya’nın etrafında dönmektedir. Bir mermiden yaklaşık 10 kat daha hızlı olan, nohut büyüklüğündeki bir çöp parçası bile çok tehlikelidir. NASA, uzay araçlarından dökülen boya kabuklarının çarpmasından dolayı birkaç uzay mekiğinin penceresini değiştirmek zorunda kalmıştır.
Bugünkü tahminlere göre, Dünya yörüngesinde boyutu bir fındıktan büyük olan 500 bin uzay çöpü vardır. Bir pirinç tanesinden büyük olanların sayısının ise 100 milyon civarında olduğu düşünülmektedir. Bu çöplerin çoğu çalışma süresi tamamlanan uyduların füzelerle vurulmasıyla oluşmaktadır.
Önümüzdeki 10 yıl içinde yörüngedeki uydu sayısının beş kat artacağı ve uzay çöplüğünün daha büyük ve tehlikeli olacağı hesaplanmaktadır.
Kessler Sendromu[3]
“Kessler Sendromu” adı verilen (bir uydunun başka bir uydu veya uzayda başıboş dolaşan bir uzay çöpüne çarparak zincirleme çarpışmalar başlatması) korkusu her geçen gün artmaktadır. OECD[4] tarafından 2020’de yayımlanan “Uzayda Sürdürülebilirlik” raporuna göre, Kessler sendromu sebebiyle bazı yörüngeler kullanılamaz hâle gelecek, internet, iletişim ve iklim uyduları bundan büyük zarar görecektir.
Birleşmiş Milletler araştırmasına göre, uzayda önümüzdeki her beş yılda felaket boyutunda en az bir çarpışmanın yaşanacağı öne sürülmektedir. Mesela 2009’da bir İridium iletişim uydusu, Rus yapımı bir Kosmos 2251 uydusu ile çarpışarak parçalanmıştır. Sekiz tonluk bir gözlemevi olan Evisat ile aynı yörüngede meydana gelen çarpışma, yürekleri ağza getirmiş, gözlemevinin uzay çöpleri ile çarpışma ihtimalini artırmıştır.
Peki, uzay çalışması yapmayalım mı? Hayır, çözüm aslında çok basit. Piknik yaptıktan sonra arkamızda çöp bırakmadığımız gibi, görevi tamamlanan uyduların yörüngeden çıkartılıp uygun yerlere düşürülmeleri gerekmektedir. Ancak Avrupa Uzay Ajansının “Uzay Enkazı Çevre Raporu”na göre ülkelerin ancak %60’ı bu kurala uymaktadır.
Harikulade Koruma
İnsanoğlu yaşadığı yere ve çevresine zarar verirken Dünya ve içindekilerin hatta uzayın onun yaşayabilmesi için dizayn edildiğinin farkına varılmaktadır. Mesela Jüpiter gezegeninin konumu buna bir örnektir.
Jüpiter’in Dünya’yı koruyucu işlevini, gezegen bilimci George Wetherill, “Jüpiter Ne Kadar Özel” adlı bir makalede şöyle açıklar: “Jüpiter’in bulunduğu yerde eğer bu büyüklükte bir gezegen var olmasaydı, Dünya, gezegenler arası boşlukta gezinen meteorlara ve kuyruklu yıldızlara yaklaşık bin kat daha fazla hedef olurdu. Eğer Jüpiter olduğu yerde olmasaydı, şu anda biz de Güneş Sistemi’nin kökenini araştırmak için var olamazdık.”[5]
Güneş Sistemi’nin en büyük gezegeni Jüpiter’dir ve Güneş etrafındaki bir dönüşünü yaklaşık 12 yılda tamamlar. En büyük gezegen olmasına rağmen kendi etrafındaki dönüşünü en kısa sürede tamamlayan gezegendir. Yani Jüpiter’de bir gün 24 saatten azdır. Jüpiter’in hacmi, Güneş Sistemi’ndeki diğer bütün gezegenlerin hacimlerinin toplamından fazladır.
Bir tarafta Güneş devâsa kütlesiyle Dünya’ya çarpabilecek kuyruklu yıldız gibi gök cisimlerini bir mıknatıs gibi üstüne çekerken diğer yanda Jüpiter var edilmiştir. Yani, ısı ve ışık kaynağımız Güneş yaratılırken ve Dünya üzerinde birçok hayatî tesiri olan Ay konumlandırılırken diğer gezegenler de rastgele yerleştirilmemiştir.
Newton’un evrensel kütle çekim kanununa göre, büyük kütleli gök cisimleri, uzayda hareket hâlinde olan gök taşı gibi küçük kütleli cisimleri kendilerine doğru çeker. Dünya’yı ortalarına alan Güneş ve Jüpiter onu gök taşlarına, asteroitlere ve kuyruklu yıldızlara karşı koruma altına almıştır. Dünya’ya doğru hareket eden gök taşlarının çoğu, Güneş ve Jüpiter’in uyguladıkları büyük kütle çekiminden dolayı yörüngelerini onlara doğru değiştirerek Dünya’ya düşmezler.[6]
Uzay, serbestçe hareket eden gök taşlarının yıldız ve gezegenler tarafından elektrik süpürgesi gibi çekilmesiyle, Rabbimizin El-Kuddüs isminin bir yansıması olarak sürekli temizlenmektedir.
Dipnotlar
[1] “Birleşmiş Milletler, 1 milyon canlı türünün yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu açıkladı”, www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-48179334
[2] Dursun Yıldız, Su’dan Savaşlar, İstanbul: Truva Yayınları, 2010.
[3] “Uzay Çöpleri”, Popular Science Türkiye, Kasım 2021.
[4] Ekonomik Kalkınma ve İş Birliği Örgütü
[5] G. W. Wetherill, “How Special is Jupiter?”, Nature, vol. 373, 1995, s. 470
[6] Nuri Balta, Astronomi O’nu Anlatıyor, İstanbul: Muştu Yayınları, 2014.