Deniz Dalaman Edebiyat Mart 2023

Bir Avuç Badem ile Hasta Ziyareti

Vücudun bitkin düşmeye başladığı anlarda, dünya telaşesinden uzaklaşıp dinlenilmezse yatağa düşecek kadar hasta olmak âdeta kaçınılmazdır. Küçücük bir mikrobun bizi nasıl alt ettiğini ancak kolumuzu dâhi kıpırdatamayacak hâle gelince anlıyoruz. Hasta olduğum zamanlarda anacağım, “Şifa vesilesi olacak her çareye başvurmak önemlidir, ama asıl şifa vereni bulmak bütün vesilelerin tesirini kuvvetlendirir.” derdi. Çocukluktan kalan alışkanlık ile dilimde “Bismillah, ya Şafi” zikri yerini alır hemen. Bu zikir ile hastalığımın dermanı, beni yormadan çıkıp geliyormuş gibi hissediyorum. Yarattıklarına karşı sonsuz rahmeti bulunan Rahman Rabbimi, Şafi ismi ile zikrediyorum.

Hastalık zamanlarında insan biraz daha duygusallaşabiliyor. Hele gurbet elde iseniz daha zor geçiyor bu zamanlar. Bir de benim gibi hasta iken canınız çeşit çeşit yemekler istiyorsa işte o zaman her şey daha da ağır gelmeye başlıyor. Hâlinizi hatırınızı soracak güzel yürekli dostların kıymeti böyle anlarda çok daha mânâlı oluyor. Çat kapı gelip sıcacık bir çorba ikram etmesi, yanınızda bulunup biraz sohbet ile gönül darlığınızı alması, dünyada paha biçilmez oluyor.

Herkesi kendim gibi düşündüğümden, hasta ziyaretine giderken hem şaşırtacak hem de şöyle kocaman bir tebessüm oluşturacak yemekler yapmayı pek severim. Bu seferki yemeğim pilav, ama öyle tane tane ayrılan, bir başına kalmış bir pilav değil. Genelde ana yemeklerin ayrılmaz parçası olan pilavı bir güzel sarıp sarmalayıp dilim dilim yenilen bir lezzet olarak ikram etme fikri pek hoş gelir bana.

Bu nefis yemek badem olmadan olmaz. Zira perdenin süsü badem ile tamamlanır. Perde, bu yemek için en büyük ipucu. Eminim ki şimdiden sevenlerin hayallerinde gezinmeye başladı bile. Hadi size tarifini vereyim. Ben tavuk pirzolayı haşlamayı tercih edenlerdenim. Sonra suyu ile çorba yaparım, pilava katarım. Kısacası sadece tavuktan değil suyundan da güzelce istifade ederim. Bu canım nimetleri israf etmek şükürsüzlük olur kanaatimce. Neyse, hemen pirinci ılık suya koyuvereyim ki nişastasını salsın. Bir avuç bademi de kabuklarından kolayca ayrılsınlar diye kaynayan suya koyunca kısa bir kahve arası verebilirim. Tavuğun haşlandığından emin olunca itina ile süzüp orta büyüklükte didiklerim. Eti hazır olan yemeğimizin pirincinin tanelerini kaybetmeden tencereye alıp zeytinyağı ile kavururum. Üzerine tuz ekip tavuk suyunu da koyduk mu tam pişmeden altını kapatmak lazım. Evet, geldik perdesinin yapım aşamasına!

Hamur yoğurmayı sevenler için bu kısım oldukça eğlenceli. Etrafınızda dolaşan bir çocuk varsa onunla birlikte yemeği yapmak daha da eğlenceli. İki kaşık yoğurt, iki yumurta ile buluşurken bir çimdik tuz karıştırıp ununu da ilave edince güzel bir hamur çıkıyor ortaya. Birini küçük birini büyük iki bezeye ayırdığımız hamurumuz açılmaya hazır. Yemeğin son hâlini vereceğimiz kabımızın şekline göre etrafından taşacak şekilde büyük bezemizi açarak yufkalarımızı hazırlıyoruz. Kabımızın tabanını ve kenarlarını tereyağı ile iyice yağlıyoruz. Suda beklemiş bademlerimizi kabuklarından kurtarıyoruz. Hasta ziyaretine giderken götürülecekse bademler ile “Geçmiş olsun” yazabilir ya da becerinize göre özenle şekil verebilirsiniz. Son hâlinin kalbleri pamuk gibi yapacağından şüphem yok.

Yufkamızı bademlerin üzerine dikkatlice yerleştiriyoruz. Kenarları dışarı sarkmış yufkamızın üzerine, bir kapta birleşmiş pilavı, tavuk etlerini, yenibahar, tarçın ve karabiberi harmanlayıp yufkamıza dolduruyoruz. Küçük bezemizi açıp üzerine kapatırken kenarlardan sarkan kısımları da onun üzerine gelecek şekilde yerleştiriyoruz. Eğer hâlâ badem kalmışsa kalanları burada değerlendirebilirsiniz. Artık perde pilavımız fırına girmeye hazır. Yaklaşık 40 dakika, hamurun kızarana kadar pişmesini bekleyebiliriz. Son aşamaya gelirken perde pilavının halk arasında yapılırken anlatılan, lezzeti kadar güzel mânâsını düşünüyorum.

Fırına girecek kabın tabanına güzelce yerleştirilen bademler, evladı simgelermiş. Üzerine yerleştirilen yufka, evi; iç malzemesi olan pirinç, bereketi ve bolluğu temsil edermiş. İçi dolu yufkayı kayınvalide gelinine uzatırken, “Bu ev senin, sırrını derdini kimseye verme.” demek istermiş. Üzerine gelecek yufkayı yerleştirip kenarlarını kıvıran gelin ise sırrı aldığını ve bu sırrı koruyacağının sözünü verirmiş. Bir de fırına giden yemeği beklemek insanın sabırla en güzel hâle ulaşacağı mesajını veriyor sanki…

Hasta bir kardeşimizi ziyaret etmenin birbirimiz üzerinde bir hak olduğunu öğrendiğimden beri dikkat etmeye çalışıyorum bu sünnete. Bu hadis-i şerife göre, “Müslümanın, Müslüman üzerindeki hakkı beştir: Selam almak, hasta ziyaret etmek, cenazenin arkasından yürümek, davete icabet etmek ve hapşırana ‘yerhamükellah’ demek.”[1] Bu hadis-i şerif bana arkadaşlık ve kardeşlik ilişkilerimde nelere dikkat etmem gerektiğini öğretiyor. Fırından gelen mis gibi kokular evi dolduruyor. Son hâlinin mideden önce gözü doyurduğunu söyleyebilirim. Ters çevirerek hastamızı mutlu edecek mesajımızı açığa çıkarırken etli bir yemek olduğu için sıcakken yenmesi gerektiğini hatırlatmak isterim.

Dipnot

[1] Buhârî, Cenâîz, 2; Müslim, Selâm, 4; İbni Mâce, Cenâiz, 1.