Edebiyat Serhat İlhan Temmuz 2023

“Ama”nın Rolü

“En tehlikeli kelime nedir Olric?”

“Ama’dır efendim, bana göre.”

“Neden Olric?”

“Çünkü kendisinden önce gelen her önermeyi öldürür! Mesela, seni seviyorum, ama…”

Bir gün Twitter’da gezinirken bir paylaşım görmüştüm. Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar adlı romanında bulunan Olric karakterine ait olduğu iddia edilen yukarıdaki ifadeler dikkatimi çekmişti. Hızlı bir araştırma yaptım, lakin bu ifadelere bahsedilen kitapta rastlayamadım. Bunları birisi dile getirmiş ve Olric’e atfetmişti. Bunun sebebi Tutunamayanlar romanının popülaritesi olabilir. Asıl maksadım isnat problemi olan bu yazılanları eleştirmek değil. Söz râvîsi ortada olmasa da ben yukarıdaki diyaloğun bahsettiği ve şahsımın da mustarip olduğu bir hakikati dile getirmek istiyorum.

İletişim; genellikle kelimeler, mimikler ve jestlerle sağlanır. Kelimeler, mânâların aktarılmasına vesile olur. Lafızlar ve cümleler, iletişimde mesajın karşı tarafa ulaştırılmasında büyük önem taşır. Efendimizin (sallallâhu aleyhi ve sellem) “Şüphesiz beyanda sihir vardır.”[1] hadisi şerifi, bizlere kelimelerin kullanış tarzlarının önemini hatırlatır.

Bununla birlikte seçilen kelimeler iletişimi yönlendirir. Konuşulmaya karar verilen kelime, düşünce evinden çıktıktan sonra zihin süzgecinden geçirilir. Müteakiben dile ve ses tellerine emir verilir ve ortaya anlamlı sözcükler çıkar. Kelime seslendirilene kadar insan onun efendisi iken, dudaklardan döküldükten sonra artık insan kendi konuştuklarının kölesi olur. Bu sebeple Fahr-ı Kâinat’ın etrafında tüllenen yüce dimağlar bu hakikate sımsıkı sarılmışlar, az ve öz konuşmaya dikkat etmişlerdir. Gereksiz konuşmamak için ağzına küçük bir taş koyan ve konuşurken çıkaran Hazreti Ömer’in (radıyallâhu anh), “Çok konuşanın çok sakatatı olur.”[2] sözü bizleri bu konu ile alâkalı tefekküre yönlendiriyor.

Konuşulacağı zaman seçilen sözcüklere azamî dikkat etmek, yıkıcı ifadelerde bulunmamaya çalışmak ve karşı tarafı kırmamak için özen göstermek, konuşma âdâbıdır. Mesajın ebeveyne, çocuğa, patrona, işçiye, sorumluya, ilgiliye veya sevilene, kısacası muhataba sağlıklı şekilde ulaşması için bu âdâba dikkat etmek gerekmektedir. Aksi takdirde iletişim problemleri ortaya çıkacaktır.

Genel anlamda farkında olmadan kullanılan ve iletişimi olumsuz yönde etkileyen kelimeler vardır. Bunlardan en yaygını “ama” bağlacıdır. Cümleler arası bağlaç görevi gören bu kelimenin, bazen bağlamak yerine cümlede oynadığı rol itibarıyla ayırma görevinde olduğunu düşünüyorum. Normal seyrinde devam eden olumlu bir cümleyi “ama” değiştirebilir ve kendisinden önce söylenenlerin değerini azaltabilir. Hatta tamamen ortadan kaldırabilir.
Şu unutulmamalıdır ki ne konuşulduğundan çok muhatabın zihninde uyandırılan anlam önemlidir. Birkaç misal ile bu ifademi pekiştireyim.

  • Bu işleri çok iyi yapıyorsun, ama şöyle yapsan daha iyi olur.
  • Ödevlerinde bir özveri görüyorum, ama zamanında yapsaydın daha farklı olurdu.
  • Bu işi tercih etmen çok iyi oldu, ama başka bir iş de bulabilirdin.
  • Seni seviyorum, ama şu yönün beni çileden çıkarıyor.
  • Hava çok güzel, ama yakın zamanda bozabilir.

Yukarıdaki örneklerde de görüldüğü üzere, “ama” cümlenin seyrini farklı bir tarafa çekmektedir.

“Ama” bağlacı, amacına matuf olarak kullanıldığında bir problem ortaya çıkmazken; müjdeleme, tebrik etme gibi motive etmek maksadıyla söylenen iyimser cümlelerin ilk bölümü “ama” ile devam ettirilirse işte o zaman ortaya bir sorun çıkmaktadır. “Ama”dan sonraki kısım, ilk başta söylenen iyimser ifadeyi anlamsız bırakmaktadır. Hollandalı söylem bilimci Teun van Dijk, aslında insanların menfi bir çehre ile görünmek istemediğinden “ama”ya sığınıp bir stratejik semantik geçişler yaptıklarını belirtmektedir.[3]

Söz gelimi, bir kişi, yaptığı bir işten dolayı başka birini eleştirmek istiyor. Kuracağı cümleyi doğrudan söylemek yerine önce iyimser ifadeler sarf ediyor. Bu ifadelerden sonra, “ama” kullanarak aslında söylemek istediğini söylüyor.

Mesela, “Senin yaptığın bu işi takdir ediyorum, ama vazgeçersen daha iyi olur.”

Aslında söylenmek istenen şey, cümlenin ikinci kısmında yer alırken bir strateji ile araya giren iyimser ifadeler ve “ama” bağlacı, cümleyi sanki bir takdir ifadesiymiş gibi bir kalıba sokmaktadır. Gayriiradî yapılan bu manevra, bazı muhatap tarafından fark edilmekte ve hiç hoş karşılanmamaktadır.

Birini tebrik ettiğimizde bunu “ama”sız yapsak veya sevgimizi “ama”sız ifade etsek ne güzel olur. Zihin dünyamızdan derli toplu çıkan ifadeleri “ama”ya kurban etmesek ve muhatabımızı istemeyerek de olsa üzmesek.

Hazreti Mevlânâ’ya atfedilen şu vecize de dikkat çekicidir: “Sen düşünceden ibaretsin. Geriye et ve kemiksin. Gül düşünür, gülistan (gül bahçesi) olursun. Diken düşünür dikenlik olursun.”[4] Gül bahçesi olan gönüllerden süzülen hakikatleri “ama” dikenliğine dönüştürmemek biraz gayret istiyor.

İmam Şâfiî (radıyallâhu anh) âyetlerdeki takdim-tehir, yani öncelik-sonralık ilişkisine nazarları çekmeye çalışır ve bunlardan farklı anlamlar çıkarır. Kur’ân, âlemlere rahmet olarak gönderilen Fahr-i Kâinat Efendimizden (sallallâhu aleyhi ve sellem) bahsederken “Kuşkusuz seni şahit, müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik.” (Fetih, 48/10) buyurur. Bu âyet-i kerimede müjdeci sıfatının, uyarıcı sıfatından önce gelmesi de Efendimizin (sallallâhu aleyhi ve sellem) müjdeleyici rolü üzerinde bilhassa düşünmemizi sağlıyor.

Bir diğer âyet-i kerimede ise Cenab-ı Allah (celle celâluhu) şöyle buyuruyor: “Söyle o kullarıma, hep en güzel sözleri söylesinler.” (İsra, 17/53). Bu İlahî emir, bizleri kullandığımız ifadelerde daha dikkatli olmaya yönlendiriyor.

Bu âyet-i kerimeleri kendime bir reçete olarak alıyorum. Son olarak ruh sağlığı danışmanı Michelle Mooney’in “ama”nın kullanımı ile alâkalı bazı tavsiyelerine değinmek istiyorum. “Ama” kullanımı yerine “ve” kullanmayı tavsiye eden Mooney’in ifadeleri şu şekilde:

“Günlük ifadelerde ‘ama’yı ne sıklıkta kullandığınızı fark etmeye çalışın. Şimdi bu kısmı zihninizde ‘ve’ ile yeniden çerçevelendirin ve olumlu farkı görün. ‘Ve’ ile pratik yapın. Bu zamanla iletişiminizi ve ilişkilerinizi geliştirecektir. ‘Ve’ demenin ve ‘ama’dan kaçınmanın bazı örneklerini şu şekilde verebiliriz:

‘Söylediğin şey beni incitti ve bir dahaki sefere bunu farklı bir şekilde söylersen yardımcı olabilirim.’

‘Yorgun olduğunu biliyorum ve odanı temizlemek de gerekiyor.’

‘Beş kilo verdim ve daha verecek 10 kilom var.’”[5]

Sizlerin de okurken gayriiradî “ve”lerin yerine “ama”lar yerleştirdiğinizi duyar gibiyim. Zira ilk seferde ben de bahsettiğim şekilde okumuştum. Bunun alışkanlıklarımdan ileri geldiğini düşünüyorum, fakat bunları değiştirmek için gayret sarf etmem gerektiğini de biliyorum.

Yanlış zamanda kullandığım bir kelime yüzünden sevdiğim bir insanın üzülmesini, gönlünün mahzun olmasını ve hevesinin kırılmasını istemiyorum. Asrın dertlisinin ifadelerinde buyurduğu üzere, nazargâh-ı İlahî olan gönlün, bir yönüyle Hazreti İbrahim’in (aleyhisselâm) bina ettiği Kâbe’den bile üstün tutulduğunu[6] hatırıma getiriyor ve kalb kırmaktan içtinap ediyorum.

Dipnotlar

[1] Buharî, Nikah 47; Ebû Dâvud, Edeb 95; Tirmizî, Edeb 63.

[2] M. Fethullah Gülen, Fikir Atlası (Fasıldan Fasıla-5), İstanbul: Nil Yayınları, 2006, s. 139.

[3] Yusuf Alan, Sözün Gücü, Rotterdam: Libertas Media, 2003, s. 107.

[4] Oğuz Saygın, Sen Düşünceden İbaretsin: Mevlana Işığında Düşünce Yönetimi, İstanbul: Karma Kitaplar, 2012.

[5] “Avoid ‘But’ in Communication – Use ‘And’ Instead”, anchorlighttherapy.com/avoid-but-in-communication-use-and-instead/

[6] M. Fethullah Gülen, “Sarp Yokuşlar ve Merhamet”, Bamteli, 11.02.2018.