Kaybolmuşum bu dünyanın meşguliyetinde, zevklerinde ve faydasız hâllerinde. Kaybolmuşum nefsimin isteklerinde ve dünyanın parıltısında. Yaptığım, söylediğim ve düşündüğüm onca faydasız şeylerle sarılmışım çepeçevre. Nefes almak artık zorlaşmış, ruhum bu kadar karanlıktan bunalmış.
Son satırlarım ve düşüncelerim belki de bunlar dünyaya karşı.
Gitme vakti geldi de geçiyor. İsraf ettiğim zamanın hesabı sorulacak. Bu fikir beni benden alıyor, bir kez daha hızlanmama sebep oluyor.
Gözümde azap canlanıyor. İçim ürperiyor. Ellerim titriyor. Titreyen ellerim mürekkebin kâğıda dağılmasına sebep oluyor.
Sonra aklımın bir köşesinde, başka bir yer aydınlanıyor. Bir de bakıyorum ki ukbayı arkada bırakmamışım, yine ondan konuşur, yine ondan dolayı telaşa düşer olmuşum.
Korkularımı, yazılarımı karalıyorum, ne yazıldığı anlaşılmayana kadar.
İçime bir huzur doluyor yeniden. Derin bir nefes alıp kapıda duran valizime bakıyorum. Orada durmuş, sonsuz mutluluğa giden yola çıkmam için beni bekliyor. Rıza-yı İlahiyi kazanma yolunda bana ortak olmak için hazır duruyor.
Bu düşünceler beni heyecanlandırıyor. Yine bir şeyin eksik olduğu kanaatine varıyorum. Heyecan duygusu ve kendimi düşündüğüm anlar, bir şeyden hâlâ vazgeçmediğimi gösteriyorlar sanki bana. Almam gereken daha çok yol olsa da sağlam adımlarla ilerlemeye çalışıyorum ve kendimden de vazgeçiyorum. Kapıya doğru ilerliyorum ve valizi almadan yola çıkıyorum. Ne valize ne de başka bir eşyaya ihtiyacım var bu yolda. Tek ihtiyacım olan hakiki bir muhabbet. Mabuduma karşı hissettiğim temiz duygularım varsa, o bana yeter. Zaten bu yola bir kere baş koyulduğunda, gidilen yolda hakiki ihlas da sevgi de gelmez mi?
Dünya isteklerimden kurtulmaya gittiğim yolda, ukba için yaptığım işlerde ve kendi benliğim için gösterdiğim hassasiyette son durağa geliyorum. Artık bu kadar şuursuzca yaşadığım yeter! Nerede olduğumun farkına varma vakti geldi de geçiyor. Niçin burada olduğumu idrak etme vakti… Ya son durağı da kaçıracak ve ebedî acılara duçar olacağım ya da terk etmem gerekeni terk edecek ve sonsuz mutluluğa kavuşacağım.
Son kez kalemi mürekkebe batırıyorum, ardından da “Elveda dünya, elveda ukba ve elveda benlik.” yerine “Mutlak acz, fakr, şevk ve şükürle kul olmanın güzelliği…” yazıyorum. Kendime güvenmeye, şevksizlik ve şükürsüzlüğe veda ediyorum.
Rıza-yı İlahiye koşuyorum. Aydınlığa doğru, ruhumun doruklara ulaştığı yolda ilerliyorum. Son bir şey aklıma geliyor. Son bir terk bana kendini hatırlatıyor.
Mühürlediğim mektubu alıyor ve mum ateşinde yakıyorum.
Çizim: Feyza Küçük