Aralık 2023 İnanç Reyyan Kaplan

Yaşatmak İçin Yaşamak

Işıklı spor ayakkabılarımın ışıklarını söndürmemek için güçlü ve hızlı adımlarla koşuyorum. 10 yaşındayım ve sevdiklerimle beraberim, ancak daha sonra ayrılıklar başlıyor.

Sanki o günden beri, durmadan, süratle koşuyorum. Annemle babam elimi hiç bırakmıyorlar ve her düşüşümde kaldırıyorlar beni.

Aradan 10 yıl geçiyor ve ben hâlâ bazı şeyleri anlayamıyorum. Elif gibi dimdik durmam gerektiğini söylüyorlar.

Haykırıyorum, beni O’ndan başka duyan yok; ağlıyorum, beni O’ndan başka gören yok. Enkazların arasındayım ve soruyorum kendime: “İnsan sadece kalbi durunca mı ölür?” Manevî kalbi diri olmayan, gerçekten yaşıyor mudur? Ya da ümitsizliğe düşen insan yaşıyor mudur?

Doğduğum evin önüne geliyorum ve “Bizim sizi boşuna yarattığımızı, Bizim huzurumuza dönüp hesap vermeyeceğinizi mi sandınız? (Mü’minûn, 23/115) âyetini hatırlıyorum.

Enkaz dolu sokağın sonuna varıyorum ve “yaşatmak için yaşayacağım!” diyorum. Şu satırlara yaslanıyorum: “Başkalarını yaşatma ve ebedî saadete hazırlama âdeta tutkumuz oldu; hem öyle bir oldu ki, bu dünyadan göçtükten sonra eğer yeniden bir kere daha bu âleme dönme söz konusu olsaydı ve bu yeni hayatın seçeneği de bize bırakılsaydı, biz yine ‘yaşatma’ diyecek ve gerçek insanî ufka kilitlenerek her yanda insanlığı ba’sü ba’del mevte götürecek mülâhazalarla nefes alıp verecek, horlanıp hakir görülmelere aldırmayacak, irtica yaygaralarına pabuç bırakmayacak, iftira, tezvir ve çeşit çeşit isnatlarda bulunanlara küsmeyecek, gönül koymayacak, en amansız ve imansız tecavüzleri, tasallutları dahi sinelerimizde yumuşatacak, içimiz ağlarken gülmesini bilecek ve kimse incinmesin, insanlar rahatsız olmasın diye hafakanlarımızı içimizde baskı altına alıp sustuğumuz aynı anda his dünyamızdaki magmaların gürültüleriyle oturup kalkacak ve hemen her zaman insan olarak yaratılmış olma özel konumuna göre bir duruş içinde bulunmaya çalışacaktık.”[1]

Artık fark ediyorum ki çöpe attığımız bayat ekmek, fırından çıkan sıcak ekmek kadar lezzetliymiş. “Televizyonda da seyredecek bir şey kalmadı.” demeden, geceleri Ay’ı seyrederek de yaşanıyormuş. Erken yapılan okul kayıtları, bir gün giyerim diye bekletilen kıyafetler, “Sabah olsun, arayayım.” dediğimiz insanlar, daha paketini açmadığım nevresim, evin içinde hiç eksilmeyen sesler…  Hepsinin bir enkaza dönüşmesi saniyeler sürdü.

Dünya hayatının fâniliği, derinden hissediliyor… Sekiz ay geçiyor ve biliyorum hiç kimse O’ndan daha merhametli değil.

[1] M. Fethullah Gülen, “Sükûtun Çığlıkları”, herkul.org/kirik-testi/kirik-testi-sukutun-cigliklari/