Merhaba, ben Ömer. Sizlerle bir hatıramı paylaşacağım:
Benim bir kız kardeşim var, Ayşe. Çok duygusaldır; hemen her şeye ağlar ve her şeye de inanır. Ninemin yemeklerin sonunda, “Ekmek kırıntısı bırakmayın ha, arkanızdan ağlar.” demesine bile inanır.
“Abi, sen de ye, ağlamasınlar!” deyince, “Tamam tamam.” derim.
Bir akşam odamda ders çalışıyordum. O gün beden eğitimi dersinde maç yapmış, çok yorulmuştum. Kapının gıcırdayarak açılması dikkatimi çekti. Baktım, pamuk parçalarına benzeyen bazı varlıklar içeri giriyordu. Dikkatlice bakınca bunların irili ufaklı ekmek parçaları olduğunu fark ettim. Hep beraber ağlıyorlardı. Gözlerime inanamadım. Bir daha baktım. Evet, bunlar ekmek parçalarıydı ve ağlıyorlardı. Ama ardı arkası kesilmiyordu gelenlerin. İçeri giren kendine bir yer bulup ağlamaya devam ediyordu. Odada yer kalmadı. Masamın üstü, yatağım, her yer doldu.
“Siz de kimsiniz, ne istiyorsunuz?” diye sordum. Sormaz olaydım. Her kafadan bir ses; “Ben kahvaltıda yemediğin ekmek parçası, ben akşam yemeğinden sonra çöpe attığın ekmek kırıntısı, ben kantinde yarım bıraktığın tost ekmeği…”
“Yeter, niye ağlıyorsunuz?” dedim. İçlerinden en büyüğünü sözcü seçmişler herhâlde; öne çıkarak başladı konuşmaya. Tanıdım onu. Annemin beslenme çantama koyduğu, benim de çantamda unutup daha sonra çöpe attığım çeyrek ekmekti o.
“Bizler üzgünüz, o yüzden ağlıyoruz. Binbir emekle hazırlanıyor, ama israf ediliyor, çöpe atılıyoruz. Çöpe gitmek istemiyor, insanlara faydalı olmak istiyoruz. Onlar bizi yediği zaman vazifemizi yerine getirdiğimiz için mutlu oluyoruz.”
“Hangi emekten bahsediyorsun?” diye sordum.
Çeyrek ekmek şöyle cevap verdi: “Anlatayım sana bizim hikâyemizi. Biz bütün sofraların vazgeçilmez parçasıyızdır. Hikâyemiz uzundur bizim. İlk önce buğday ekimi için toprak hazırlanır. Bir önceki hasattan kalan kökler sökülür. Tohuma yatak hazırlanır; pullukla işlenir toprak. Dualar edilerek tohum saçılır mevsimi gelince. Sonra gübrelenir ve sulanır. Biçerdöverler girer tarlaya hasat zamanı. Ambarlara taşınan buğday ayıklanır, temizlenir ve kurutulur. Sonra değirmenin yolu tutulur öğütmek için. Öğütülen buğday elenerek un ve kepek olarak ayrılır. Artık fırına gitme vakti gelmiştir. Un yoğrulup hamur hâline getirilir, mayalanarak pişirilmek üzere fırına sürülür. Nar gibi kızaran ekmek sofraya gelmeye hazırdır artık. İşte sen de bütün bunlardan sonra markete gidip ekmeği satın alırsın.”
“Vay canına, hiç böyle düşünmemiştim. Ekmek ucuz bir şey, birazcık dökülse ne olur diye düşünüyordum hep.” dedim.
Bu arada omzumda bir hareketlilik hissettim. Yer bulamayanlar üstüme çıkmış olmalı diye düşündüm. Fakat babammış omzuma dokunan.
“Ömer, oğlum uyuya kalmışsın, bugün yine beden eğitimi dersin vardı herhâlde.” diyerek bana sesleniyordu.
Babama rüyayı anlattım. Çok güldü.
“Çeyrek ekmekle konuştun öyle mi! Doğru söylemiş evlat. Ekmeğin önümüze gelene kadar geçirdiği her safhada emek ve alın teri vardır. Tabiî sadece ekmek değil, birçok yiyecek için benzer şeyler yapılır. İsraf etmemeli, Rabbimizin verdiği nimetlere saygı göstermeliyiz.” deyince, “Bu saygıyı nasıl göstereceğiz?” diye sordum.
Babam, “Yiyecekleri israf etmez, çöpe atmaz, bayatlasalar bile farklı şekillerde değerlendirir ve ihtiyacımızdan fazlasını fakirlere verirsek saygı duymuş oluruz. Yüce Kitabımızda, ‘Yiyiniz içiniz; fakat israf etmeyiniz! Çünkü Allah israf edenleri sevmez.’ (A’râf 7/31) buyrulmuştur.” dedi.
“Ama bizim çok paramız var. Birazcık boşa gitse ne olur ki?” diye sordum.
“Zengin insanların da israf etmesi yanlıştır. Nasıl olsa parasını verdim, istediğim gibi kullanırım diyemeyiz. İnsanların çok parası olmaları, israf etmelerini haklı hâle getirmez. Bir nehirde abdest alırken bile suyun israf edilmemesini tavsiye etmiş Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem). Hem dünyada açlık çeken o kadar insan varken israf etmek doğru olmaz, değil mi?” dedi.
“Nasıl yani, ekmek bulamayan insanlar mı var?” diye sordum.
“Evet oğlum. Okuduğuma göre, yetersiz beslenme sebebiyle dünyada her gün yaklaşık 25 bin kişi ölmekteymiş.[1] Ülkemizde günlük beş milyon ekmek israf ediliyormuş.”[2]
İsraf konusunda o kadar çok şey öğrenmiştim ki babamdan. Rüyamı kız kardeşime anlatmamasının sözünü alarak bir daha yiyecekleri israf etmemeye söz verdim. Ertesi gün kahvaltıda hiç ekmek artırmadım ve bütün kırıntıları topladım. Bunu gören ninem, “Aferin oğlum. Beslenmene de çeyrek ekmek koy, konuşarak gidersiniz.” dedi gülerek.
Babama döndüm, “Kardeşine anlatmadım oğlum.” dedi.
[1] www.un.org/en/chronicle/article/losing-25000-hunger-every-day
[2] www.israf.org/sayfa/Korkunc-rakam-Gunde-5-milyon-ekmek-cope-gidiyor/591