İnsanoğlu; şuuruyla, iradesiyle, vicdanıyla, seçme hakkıyla, ahlâkî duruşuyla, zengin maddî ve manevî donanımlarıyla, varlıklar içerisinde hususî bir yere sahiptir. Anne karnındaki ilk var oluş ânından itibaren, giderek hususileşen, sınırlanan ve daralan potansiyelleriyle bir şekil ve kalıp (hususî fıtrat) kazanır. Meselâ her insan, ebeveyninin ait olduğu soy ağacından (insan türünü kalıplayan gen havuzundan) kaynaklanan hususî bir genetik bilgi sistemiyle inşa edilir. Anne karnında belli bir merhaleye geldikten sonra, ona genetik yapısına uygun hususî bir ruh verilir. Gözlerini açtığında, hususî bir sosyokültürel dünyaya doğar. Anne-babasının ve içinde yaşadığı sosyokültürel sistemin izin verdiği bir eğitim modelinde, şuuraltı ve karakteri inşa edilir. Belli bir formata ve kalıba sokulduğu Yedi ile dokuz yaşlarından itibaren de, belli limitler içinde çalışan iradeye ve seçme hakkına sahip olur. 17–18 yaşından itibaren ise, her şeyin sınırlı olduğu bir dünyada yaşadığını derinden fark etmeye başlar. Bu dünyada istediği her şeyi yapabilmesine imkân olmadığını, mutlaka seçim ve tercihler yapması ve birçok şeyden de vazgeçmesi gerektiğini idrak eder. Her tercihin, aslında binlerce seçenekten vazgeçme ve mahrumiyet olduğunu görür. Kendisine bir meslek edinir. Neleri bileceğine, yapacağına, neleri bilmekten ve yapmaktan vazgeçeceğine karar verir. Çünkü her şeyi öğrenmeye, yapmaya ne enerjisi ne de zamanı vardır.
İnsanoğlu, son birkaç asırdır sistematik şekilde, tanımlanmış zaman aralığında, sınırlı kaynaklarla çok iş yapabilmenin, daha çok üretim ve kazanç sağlamanın bereketli ve kaliteli bir ömür sürmenin yollarını aramaktadır. Bu arayışlar içerisinde daha çok öne çıkan çözüm, işleri “proje yönetimi prensipleri ve fonksiyonları” doğrultusunda yapmaktır. Belirlenmiş hedefleri, sınırlı zaman içinde, yeni yollar, kaynaklar kullanarak gerçekleştirme sistematiği olan proje yönetimi, günümüzde sürdürülebilir bir işletmenin ve sağlıklı, huzurlu, bereketli bir ömür sürmenin alt yapısını oluşturur. Çünkü proje yönetimi, sınırlı kaynakları verimli, etkin ve sürdürülebilir şekilde kullanmanın ipuçlarını verir.
Latince menşeli bir kelime olan projectum (projectus); pro (önce) ve jectus (fırlatmak) kavramlarının birleşmesinden oluşur. Proje, gelecekte yapmaya veya elde etmeye niyet ettiğimiz bir şeyi, hayalimizde kurgulayarak, düşüncemizde şekillendirerek ve plânlayarak geleceğe göndermektir. Niyet, proje yönetiminde son derece önemlidir. Çünkü projelendirmek istediğimiz şey ne ise, o konudaki niyet ve düşüncemiz de temiz ve katıksız olmalıdır. Projemize tam inanmalı, ondan hiç şüphe duymamalı ve zorluklar karşısında hiç ümidimizi kaybetmemeliyiz. Bu açıdan baktığımızda, bir işe başlarken Bismillah (Allah’ın adıyla) demek, projenin çok önemli bir adımıdır. Bir işi proje yönetimi anlayışıyla yapmak istediğimizde, o işin kapsamını, süresini, maliyetini, hedef çıktılarını, performans kriterlerini, kalitesini ve başarı ölçütlerini belirlemek mecburiyeti doğar.
Proje yönetimi bilimine göre, ölüm hâriç her problemin çözümü vardır ve çözüm birden fazladır; yeter ki, biz onu çözmek üzere projelendirelim ve proje fonksiyonlarına uygun şekilde arayış içinde olalım. Proje yönetim felsefesine göre, hayatta en büyük proje, insanın mesleğinde yaptığı işler veya insanlarla birlikte yapılan küresel ölçekteki işler değildir. En büyük proje, sınırlı kaynaklara ve ömre sahip insanın kendi hayatıdır. İşin esasını; hayatını geniş perspektiften mânâlı ve değerli olacak, yolun sonunda keşke demeyecek şekilde projelendirebilmek oluşturur. Çünkü her insan, kaçınılmaz şekilde ölüme doğru hızla yol almaktadır. Ölümle barışmadan bu hayatta acısız ve elemsiz bir sevinci ve huzuru tadabilmek mümkün değildir. Bu hayatın sonunda alınan ölüm bileti, ebedî bir yok oluş veya hapishaneye düşüş de olabilir. Dostlara, sevdiklerimize kavuşma, ebedî bir Cennet’e geçiş de olabilir. Dolayısıyla en büyük proje; bugünkü hayatımızdan geleceğe projectus (gönderme) yaparak, ölümü geçerli bir iman pasaportuyla, yok oluştan ve ebedî bir zindandan, dostlara kavuşma kapısına dönüştürmek; elemsiz bir zevk ve sevincin formülünü bulmaktır. İşte en büyük proje olan hayatımızı gözden geçirmenin ve iman pasaportumuzun vizesini güncellemenin en mübarek zaman dilimlerinden birisi de Ramazan ayıdır. Bu hususa Yüce Beyan’da mealen şu şekilde işaret edilmektedir: “(O sayılı günler), insanlar için bir hidayet rehberi, doğru yolun ve hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur’ân’ın kendisinde indirildiği Ramazan ayıdır. Öyle ise içinizden kim bu aya ulaşırsa onu oruçla geçirsin…” (Bakara, 2/185). Bu dünyada hepimiz bize verilen nimetlerle veya verilmeyen ama özlem duyduğumuz, mahrumiyetini yaşadığımız şeylerle de imtihan oluruz. Verilen nimetlerden sorumluyuz. Bu da farkında olmadığımız “hayat imtihanı” isimli projedir. Bu projeyi de başarıyla tamamlamak ve imtihandan başarılı çıkmak için Ramazan ayı, bizim için büyük bir fırsattır.
Proje yönetiminde insanı ihmal etmek, etik dışıdır. Dolayısıyla kendini, ailesini ihmal edip, sadece işine odaklanan kişiler, iyi bir proje yöneticisi olamazlar. Proje yönetimi anlayışında sağlıklı, dengeli insan;
1- fizikî, zihnî, sosyal ve ruhî açıdan sağlıklı, uyumlu bir hayat sürebilen,
2- ailesi ve sosyal çevresiyle sağlıklı iletişim kurabilen,
3- hayatta bir mesleği olup, maddî ve manevî kazancı olan kişidir. Bu açıdan baktığımızda Ramazan ayı, insanın kendisiyle, çevresiyle ve Rabbiyle sağlıklı iletişim kurabildiği ve maddî-manevî kazançlar elde edebildiği mübarek bir aydır.
İnsanî ihtiyaçlara bağlı olmak, hayatın devamı için gereklidir. Ancak ihtiyaç olan şeylerin alınması ve tüketilmesi kontrol edilemezse, bağımlılığa dönüşür. Hayata menfi tesir etmeye başlar. Tıp bilimine göre yeme-içmeye bağlı olmak bir sağlık göstergesiyken, bağımlı olmak patolojik bir durumdur ve insanı arzu ve heveslerinin kölesi yapar. Hürriyetini yok eder. Ramazan ayında tutulan oruç, insanın nefsanî arzularına karşı bir fren vazifesi görür. Ayrıca insan fıtratı, beden-nefis-ruh olmak üzere üç katmanlı, dinamik bir yapı şeklinde yaratılmıştır. Bu üç bileşenli fıtratı kontrol eden sindirim, koku ve işitme-görme ağırlıklı beş duyu kanalları da sisteme yerleştirilmiştir. Oruçla bu üç kanalın işleyişi kontrol altına alınarak, insan bağımlılıktan kurtulur.
Ramazan ayında tutulan oruç, bir yandan nefsin başkaldırışını kırarak, onu kâinatın terbiye edicisi Allah’a teslim olmaya hazırlar; bir yandan da insan nefsindeki bencilliği ve kötülüğe yatkınlığı kırarak, güzel ahlâkı teşvik eder. Nefsin hırs ve taşkınlıklarını kontrol ederek, onun terbiye edilmesini ve söz dinlemesini kolaylaştırır. İnsana sabrı ve tahammül ahlâkını bizzat yaşatarak öğretir. İnsanın hakikatte hiçbir şeye sahip olmadığını, acziyetini, fakirliğini, her şeyin sahibinin Allah olduğunu, vicdanına duyurur. İnsanın empati yapmasını sağlar. Çevresindeki fakirlerle iletişime geçer. Allah’ın sonsuz nimetlerini daha kolay idrak eder. Bu ayda ferdî ve toplu şükrün kapıları açılır. Bu sayede insan, şükrün aslında, bereketin ve nimetlerin devamlılığının anahtarı olduğunu, vicdanında hisseder.
Proje yönetimindeki prensiplerin uygulanabilirliği, belirli fonksiyonların yerine getirilmesine bağlıdır. Bu fonksiyonlar, kapsam, maliyet, zaman, risk, tedarik, insan kaynakları, iletişim, kalite ve entegrasyon (bütünleştirme) yönetimi şeklinde dokuz kategoride toplanır. Ayrıca her milletin kendi sosyokültürel eğitim seviyesine göre proje uygulama tarzları vardır. Avrupa ülkeleri genellikle tanımla-plânla-uygula-tamamla-geribildirimde bulun; Amerikalılar, plânla-uygula-kontrol et- tedbir al-takip et; Akdeniz ülkeleri de yap-olmuyorsa-tekrar yap-boz-tekrar yap işlem sırasıyla projelerini gerçekleştirir.
Her işte tanımlayıp kontrol edebildiğimiz değişkenler; tanımlayamadığımız belirsizlikler, tanımladığımız ama kontrol edemediğimiz riskler vardır. İşte Ramazan ayında tutulan oruç, yapılan ibadetler ve bunlara dayalı tefekkürler, bir yandan insana sınırlarını bildirip, hakiki bir kul olarak sebepler dairesinde insanın teşebbüs etmesi gereken şeyleri ona öğretir.
Proje yönetim fonksiyonları açısından Ramazan ayına ve oruç ibadetine bakıldığında, dokuz fonksiyonun hepsinin Ramazan ayında var olduğu görülür. Dolayısıyla Ramazan ayı, aslında Allah’ın insanlara sunduğu bir fırsatlar projesidir. Ramazan ayı, kapsamı açısından değerlendirildiğinde, günahı, hata ve isyanları az veya çok olan herkesi içine almaktadır. Herkes için bağışlanma ve yeniden tertemiz hâle gelme, arınma söz konusudur. Belli özelliklere sahip müminlere has değildir. Ayrıca bu ayda tutulan oruç, sadece midenin aç kalmasıyla sınırlı değildir. İnsanın maddî ve manevî bütün cihazları, kendi orucunu tutmakla sorumludur. Dolayısıyla oruç, bütün organları ve cihazları içine alan kapsamlı bir ibadettir. Maliyet/fayda yönetimi açısından bakıldığında Ramazan, düşük maliyetli, yüksek kârlı bir manevî ticaret ayıdır. Yüce Beyan’da mealen; “Allah, müminlerden canlarını ve mallarını, karşılık olarak Cennet’i verip satın almıştır.” (Tevbe, 9/111) buyrulmaktadır. Zamanı yönetmek açısından bakıldığında ise, niyeti sağlam bir kişi, Ramazan ayında âhiret hayatı için manevî kazanç elde edebilir. Birim zamanda çok sevap kazanabilir. Meselâ bu ayda yapılan her iyiliğin ve ibadetin bire on bin, otuz bin sevabı var. Böyle bir zaman diliminde, Ramazan projesiyle nefis ve malını Cenab-ı Hakk’a (celle celâluhu) satmak ve O’na kul ve asker olmak ne kadar kârlı bir ticaret, ne kadar şerefli bir rütbe olduğu daha iyi anlaşılır. Yalnız yapılan hayır ve ibadetlerin, nefiste bir gurura, övünmeye, yeterlilik duygusuna yol açabilme riski vardır. Ayrıca kişi hayır ve ibadetleri, sırf Allah’ın (celle celâluhu) rızasını kazanmak maksadıyla değil, dünyevî menfaat elde etmek maksadıyla da yapabilme ihtimali söz konusu olduğundan bu risk, iyi yönetilmelidir. Tedarik yönetimi açısından, ibadetlerin devamlılığı sağlıklı, dengeli beslenmeye ve yeterli miktarda enerji almaya bağlı olduğundan, beslenme-dinlenme-uyku gibi ihtiyaçlar ihmal edilmemeli ve ölçülü şekilde yapılmalıdır.
İnsan kaynakları açısından Ramazan bir yardımlaşma, kaynaşma ve sosyalleşme ayıdır. İnsanların sosyal zekâlarını geliştiren ve zirve yaptıran özel günler bu aydadır. Ayın sonundaki bayram, küskünlerin barışması için fırsatlar sunar. Münasebetlerimizin cilâlandığı ve parlatıldığı bir aydır. İletişim yönetimi açısından ise Ramazan, hayatı daha geniş kavrayıp, insanlarla, Rabbimizle, çevremizle ve kendi iç benliğimizle kurduğumuz iletişimlerdeki kopuklukları ve çatlakları tamir etmemize vesile olur. Bu ayda kalite yönetimi açısından da yaptığımız ibadetleri aceleyle değil, hakkını vererek kaliteli ve ihlaslı yapmamızın önemi üzerinde durulur. Gösterişten uzak, sırf Allah rızası için ibadetleri yapmanın önemi daha iyi anlaşılır.
Entegrasyon yönetimi açısından ise, yaptığımız ibadetler hayat tarzımız içinde bir bütünlük oluşturmalı, Ramazan ayında kazandığımız güzel alışkanlıklar, Ramazan sonrası da devam ettirilmelidir. Ayrıca, akıl-gönül vicdan-nefis mekanizmaları ortak bir hedef istikametinde çalıştırılmalı, hayatımızdaki çelişkiler azaltılmalıdır. Bir başka deyişle, hayatımızın her ânında özü-sözü doğru, şahsiyetli, karakterli insan olma ve bunu devam ettirebilme gayreti gösterilmelidir.
Kaynak: Dr. C. Hamza Aydın, “Farklı Bir Bakış Açısıyla Ramazan ve Oruç”, Sızıntı, Temmuz 2013.