Ahmet Müftüoğlu İnanç Mart 2024

Diyar Diyar Ramazan

Yıllardır, yolu gözlenen bir dost gibi, Ramazan ayı yaklaştı. Ruhların arındığı, kalblerin parıldadığı, suçların ve günahların azaldığı, şeytanların zincire vurulduğu bu rahmet ve gufran mevsiminin teşrifini, aziz milletimiz, asırlar boyunca geliştirdiği pek güzel davranışlarla, âdetlerle, güzel bir şekilde karşılar. Bu istikbal, ilmî, manevî hazırlıklarla olduğu gibi maddi hazırlıklarla da gerçekleştirilir. Kötülüklerden uzaklaşma, tövbeye azmetme, evlerde temizlik, cami ve mescitlerde hazırlık, Kur’ân ve dinî ders programları, ziyaretler, tebrikleşmeler, münasebetleri pekiştirmeler, yapılacak hayır ve infak planlamaları bu hazırlıklar cümlesindendir. Ülkemizde olan bu hazırlıklar bize mahsus olmayıp, İslam’dan kaynaklanan benzer güzel âdetler diğer Müslüman ülkelerde de bulunmaktadır. Aşağıda, onlardan bazılarında Ramazan’ın nasıl geçirildiğini kısaca anlatacağız.

MEDİNE-İ MÜNEVVERE’DE RAMAZAN

Hazreti Peygamber’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) hicretiyle şereflendirdiği Medine-i Münevvere ahalisi, Ramazan-ı Şerif’in gelişini, her seviyede istikbal etmeye girişir. Erkekler, hanımlar, hatta çocuklar, kendi aralarında yaklaşan Ramazan’dan ötürü sevinçlerini dile getirirler. Medine-i Münevvere yerlilerinden bir zât Ramazan hazırlığı ile ilgili olarak şöyle diyor: Ramazan ruhî ve dinî anlamıyla, yani oruç farizasının yerine getirilmesiyle, eskiden olduğu gibi şimdi de halkımız arasında canlılığını koruyor, fakat toplum âdetleri yönünden hayli değişiklik oldu. Eskiden aileler Şaban ayında Medine civarındaki bahçe ve çiftliklere, oralarda birkaç gün geçirmek için giderlerdi. Beraat gecesinde çocuklar toplanıp, mahallelerindeki evleri dolaşır, sîdî şâhî ilahîleriyle geceyi onlara duyurur, kendilerine verilen hediyeleri alırlardı. Bu hediyeler helva, tatlı ikramı, para vs. şeklinde olurdu. Keza Ramazan’ın ilk gecesi ile 15. gecesinde, ve bayram gecesi çocuklar (câbûhumâ câbûhu) tarzında ramazan türküleri söylerlerdi. İftar veya sahur, aile büyüğünün evinde başlar, daha sonra onlar da iftar ve sahurda çocuklarının evlerini dolaşırlardı. Oruç ayı boyunca akrabalar birbirlerini davet ederlerdi. Komşular arasında da bu davet işi cereyan ederdi. Sofralarında başta hurma, çorba, sebze yemekleri, künefe, meyve bulunurdu. Ayrıca ailelerin çocuklarıyla pişirdikleri yemeklerden kaplarla, tabaklarla komşularına gönderirlerdi. Medine’de Ramazan ayının en dikkate değer özelliği Mescid-i Nebevî’deki iftar sofralarıdır. Halk Mescit’te cemaatle namaz kılma ve mü’min kardeşleriyle iftar etme sevap ve sevincini kaçırmamak için mescide akın ederler. Kurulan yüzlerce sofraya herkes gelen cemaati davet etmekte birbirleriyle yarışırlar. Daha sonra yatsı ve teravih namazlarını, teheccüd namazlarını cemaatle eda ederler. Bir kısım şahıslar Ramazan’ın son on gününü Mescid-i Nebevi’de itikâf yapmak suretiyle, ibadet ve tefekkürle geçirirler. Bunlar şimdi de bütün canlılığı ile devam eden güzelliklerdendir. Çocuklar da ekseriya Mescide, ebeveynleriyle birlikte devam eder, Kur’ân hıfza ve okumaya gayret ederler. (Maalesef, evlerde konfor arttıkça bu gibi güzel âdetlerin toplumda uygulanması azalıyor.) Ramazan’da, özellikle ayın son on gününde Mescid-i Nebevî’nin çevresine cemaatin taştığı görülür. Civardaki bütün oteller, çarşılar büyük bir kalabalıkla dolup taşar. Dünyanın her tarafından gelen ziyaretçiler Mescid-i Nebevî’yi, Kabr-i Saadeti, Kâbe ve kıbleteyn mescidlerini, ilk cuma namazının kılındığı Mescid-i Cuma’yı, Uhud şehitlerini, Hendek savaşı cephelerinin hatırasını saklayan Yedi mescitleri (Seb’a mesâcid) gibi ziyaretgahları gezer, Hazreti Peygamber’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) rehberliğinde Muhacirin ve Ensar (radıyallâhu anhüm) ile birlikte İslam tarihinin saadet asrını safha safha izlemeye, yeniden yaşamaya çalışırlar. Bu arada hurma, özellikle rutab denilen taze hurma, Medine’nin meşhur nanesi ile gül yapraklarını alır.

Kahire’de Ramazan

Kahire’de Ramazan’la ilgili olarak ilk hatıra gelen şeylerden biri “Ramazan feneri (fanusu)” deyimidir. Bu deyim, ilk Fatımî halifesi Muiz lîdînillah döneminden kalmıştır. Miladi 973 yılının Ramazan ayının 15. gecesinde Muiz Kahire’ye giriyordu. Kahire halkı erkek, kadın, çocuk büyük bir kortej halinde onu karşılamaya çıktıklarında ellerinde meşale ve fenerlerle, söyledikleri türkülerle unutulmaz bir manzara sergilemişlerdi. O kortej geçip gitti, fakat ondan fenerler hatıra kaldı. Asırlar boyunca halk mescitlere gitme, geceleyin özellikle Ramazan gecelerinde teravihe, akraba ve dost ziyaretlerine gidip-gelirken bu fenerleri kullandılar. Fener taşıyan çocuklar, sundukları hizmet karşılığında bahşiş alırlardı. Fatımîler de, davalarını yayma ve sevdirme gayreti içinde olduklarından, fener taşıyan çocuklara hediyeler verirlerdi. Böylelikle Ramazan feneri günden güne yayıldı, arttı ve halk arasında bu âdet kökleşerek Ramazan ayının ayrılmaz unsuru oldu. Fener, İslam’ın başlangıcında da karanlıkta mescide gitmek ve oruç tutanlara işaret olmak üzere kullanılırdı. Sahur vakti yanan fanusun ışığının söndürülmesi, imsak vaktinin başladığını gösterirdi. Fenerin Mısır’da kullanılışı, rivayete göre, Camiu’l-Ezher’in bina edilmesinden altı yıl kadar önce olmuştur. 973 m, (362 h) de olup, şimdiden 1020 sene önce olmaktadır. Diğer rivayete göre, Fatımiler döneminde özellikle Ramazan ayında sokakları mum ve kandillerle aydınlatma emri yürürlüğe konmuştu. Diğer taraftan, din alimlerinden herhangi biri, yolda geceleyin giderken çocuklar, onun önünden mum taşıyarak yolunu aydınlatırlardı. Daha sonra bu mum, fener içine konulur oldu. El-Muiz lîdînillah, kadınların ziyaret için geceleri çıkmasını yasaklamış, yalnız Ramazan aylarında, yanlarında fener taşıyan bir çocuk olması şartıyla, sokağa çıkmalarına müsaade etmişti. Fener, bir kadının yürüdüğünün işareti oluyor, erkeklerin geri çekilip yol vermelerine vesile oluyordu. İşte o tarihten itibaren Ramazan feneri, Mısır halkının Ramazan’ı karşılamasında başlıca alâmetlerinden biri oldu. Şaban ayında fenerler bolca yapılmaya başlanırdı. Seyide Zeyneb çarşısı bu fenerlerin envaitürlüsü için canlı bir pazar olurdu. Tarih boyunca çok çeşitli fenerler kullanılmıştır: Kâb feneri, Faruk feneri gibi. Ramazan fanusu, çocukların Ramazan sevinci ve eğlencesi olarak günümüzde bile devam etmektedir.

Cezayir’de Ramazan

Cezayir’de de Müslümanlar dikkate değer bir hazırlıkla Ramazan’ı karşılarlar. Evin reisi, Ramazan ayı boyunca ailesine yetecek ihtiyaçları, Ramazan’dan az önce temin eder. Şaban ayının 29’unda halk hilali gözetlemek için (rüyet-i hilal) gayret sarfeder. Devlet Ramazan’ın başladığını ilan eder, Müslümanların Ramazanını tebrik eder. Ahali de birbirlerinin Ramazanını tebrik ederler. Müslümanların dilinde en çok işitilen kelime “Ya Kerim!” veya “Ya Azim!” gibi bir zikir olur. Cezayirliler Ramazan’ı aziz bir misafir sayarlar. Ev hanımları, gelin odası hazırladıkları bir ihtimamla evlerde genel temizlik yaparlar. Çocuklar küçüklüklerinden itibaren oruca alıştırılır. Çocuklar da Ramazan’ın gelmesiyle büyük sevinç gösterileri yaparlar, oyunlar ve Ramazan ilahileri ve türküleriyle heyecanlarını dile getirirler. Cezayirliler hurma ve sütle iftar açar, sonra camilere gider, akşam namazını kıldıktan sonra eve dönüp yemek yerler. Yatsı vakti ise yatsı ve teravih namazları için, dinî ders, zikir halkaları, sohbet dinlemek için camilere çıkarlar. Gençler Kur’ân okumak ve hatmetmek hususunda yarışırlar. Ramazan’ın son on gecesinde, özellikle 27. gecesinde Kadir gecesini arar, büyük bir şevkle, ibadetle kutlarlar. Eskiden alışılmış olan Ramazan davulu, son zamanlarda pek görünmez olmuştur. Zenginlerin ihtiyaç sahiplerine ilgisi de hissedilir şekilde, bu ayda artış gösterir. Televizyonda dinî programlar oldukça artar.

Fas’ta Ramazan

Fas da bu mübarek ayı güzel bir şekilde istikbal eder ve ruhaniyetle dolu bir tarzda yaşar. Oruç ve namaz ibadetine riayet, halk arasında sevgi, ikram, kardeşlik bağları kuvvetlenir. Ev temizliği, boya ve badana, imkân nispetinde yeni eşya alma faaliyetleri bu kutlanmaya denk getirilir. Ramazan hilalinin görülmesi sabit olunca 21 pare top atışı ile bu aziz misafir karşılanır. Ahali özellikle çocuklar evlerinin damlarına çıkarak ilahiler, türkülerle, deflerle sevinç izhar ederler. İlanı duyan ahali yollara çıkar, sevinç ve heyecanlarını dile getirirler. En önemli yemek “harira” denilen çorba olup su, un, et, mercimek, humus ve yumurtadan yapılır. “Ceriş” denilen oraya mahsus yiyecek, yağda kavrulmuş un, susam, badem ve süzme baldan yapılır. Heris, kuskus, bastîla, bervit de meşhur yemeklerdendir. İçecek olarak çay ile nane kullanılır.

Senegal’de Ramazan

Bir Batı Afrika ülkesi olan Senegal halkının %95’i Müslüman olan, nüfusu on milyondan biraz fazla bir ülke. İslam oraya Faslı tüccarlar vasıtasıyla girmiştir. İslam sayesinde Arapça da girmiş ve yaygınlaşmıştır. Ramazan için güzel ihtifaller tertiplenir bu ülkede. Camilerde oturumlar, sohbetler, ders halkaları, tefsir ve hadis dersleri, fıkıh dersleri açılır ve bu dersler, her yaştan ahali tarafından iyi bir ilgi görür. Radyo ve televizyon iftar vakti civarında güzel programlar yayınlarlar. Sokaklarda geceyi ihya etmeye ve sahur yemeği yemeye teşvik eden gönüllü kişiler (tellallar) dolaşır ve bu iş için ücret istemezler. En çok yenilen yemekler pirinç, et, zeytinyağı, balıktır. Hurma, sadece iftar açmak için yenir. Halk Ramazan’ı sevinçle karşılar. Şabanın 15’inden sonra altı gün oruç tutma uygulaması yaygındır. Ay boyunca, lazım gelen gıda maddeleri baştan temin edilir. Hilali gözetleme âdeti de yerine getirilir. Oruç, kendisini iyice hissettirir. Gündüz lokanta, kahvehaneler tamamen kapatılır.

Güney Afrika’da Ramazan

Bu ülkede de azınlık olan Müslümanların Ramazan’ı karşılamaları düğünleri gibidir. Müslümanın Ramazan’daki günlük yaşayışına gelince, 24 saati şöyle düzenler: Sabahtan öğleye kadar işe ayrılır. Öğle namazı vakti gelince camiye gidilip namazdan sonra dinî dersler dinlenir. İkindi sonrasına kadar mescitte geçirilir. Geceleyin evde geçirilir. Teravih namazından hemen sonra yatılır. Fazlasıyla sıcak olan hava orucu zor hale getirir. Fakat Müslümanlar bu sıcağa rağmen oruç tutarlar. Diğer din mensupları tarafından Müslümanlara bir düşmanlık yapılmaz, oruçlarına müdahale edilmez. Aksine çoğu, oruca hürmet gösterip, Müslümanların yanında yiyip içmezler. Mescitler cemaat namazı kılan, Kur’ân okuyan gençlerle dolar. Bayram günü Müslümanlar Bayram namazgahına çıkarlar. En güzel elbiselerini giyinmiş olarak namaz kıldıktan sonra, birbirleriyle bayramlaşırlar. Evler ziyaretçileri karşılamaya hazır hale getirilir. Gelenlere tatlı ve meyve ikram edilir. Öğle yemeğinden sonra anne dışında kadınlar, misafirliğe giderler. Anne, misafirleri karşılamak için evde kalır.

Hindistan’da Ramazan

750 milyon insanın yaşadığı Hindistan nüfusunun takriben dörtte biri Müslümandır. Müslümanlar Ramazan’da mescitleri, aydınlatır, temizler ve sergilerini elden geçirirler. Gayrı müslimler bile Müslümanların bu işlerinde yardımcı olurlar. Müslümanlar hilali gözetlemek için yüksek ve elverişli yerlere çıkarlar. Görüldükten sonra âlimlerin teşkil ettiği özel bir heyet. aralarında görüşüp Radyo, ve TV vasıtasıyla ilan ederler. Altı pare top atışı Ramazan’ı ilan eder. Diğer günlerde ise hem iftar ve hem imsak vakti üç top atışı yapılır. Radyo her şehre göre iftar ve imsak vakitlerini devamlı olarak yayınlar. Devletin verdiği telefon hizmeti dikkate değer: Özel bir numarayı arayan herkes, iftar ve imsak vakitlerini öğrenebilir. Hindistan’da camiler dolar, teravihlerle aydınlanır. Hafız çoktur. Bazı imamlar üç günde, bazıları beş, bazıları altı günde (teravih namazında) Kur’ân’ı hatmeder. Birçok elverişli mescide kadınlar da teravih namazına gelirler. Hindular et yemek için Müslüman lokantalarına gelirler. Zira Hindu lokantaları et yemeği pişirmezler. Hindu lokantaları, Müslümanların dinî hislerine hürmeten lokantaların vitrinlerini Ramazan boyunca perde ile örterler. Son on günde mescitlerde itikâf âdeti yaygındır. Camilerde hatimden sonra cemaate tatlı ikram âdeti vardır. Bayram hilalini gözetlemek için de her beldede özel heyetler vardır. Özellikle son cumaya büyük önem verilir. Devlet, cuma ve bayram namazlarına gidecek Müslümanlar için özel otobüsler tahsis eder. 17 saat oruç tutan gayr-i Müslimlerin çok olduğu yerlerdeki ramazanları da unutmayalım.

Kaynak: Ahmet Müftüoğlu, “Diyar Diyar Ramazan”, Yeni Ümit, 1992, Sayı: 15.