Edebiyat Hümeyra Gökçe Mayıs 2024

Kar

Kar yağıyor trenin üstüne, rayların üstüne, benim üstüme. Kar yağıyor. Bir müzik sesi duyuyorum uzaklardan, biri gitar çalıyor sanki. Arkadaşım trene biniyor. Onu uğurlarken bir taraftan otobüsümün gelmesini bekliyorum, bir taraftan da arkadaşımın treninin gidişini izliyorum büyük bir dikkatle. Raylar, yollar ve paçalarım kar içinde. Soğuk, ama önemsemiyorum. Göz zevkimi, ihtiyaçlarımın önüne koyuyorum. Belki de bazı şeylerin beni sadece mutlu etmesine izin vermek istiyorum. Ya da bu mutluluğun, çekeceğim sıkıntıdan çok daha büyük olduğunu düşünüyorum. Kar yağışı giderek şiddetleniyor.

Günlerdir bu ülkenin karanlığını aydınlatan beyaz örtünün, birkaç gün içinde eriyerek yok olacağını düşündükçe üzülüyorum. Çünkü bu renge alıştığımı hissediyorum. Sabah evden durağa yürürken onun yüzünden yer çekimi artmış gibi hissetmemin, otobüsün camından etrafta süzülen beyaz parçacıkları izlememin, günlerdir yapraksız kaldıkları için üşümüş gibi duran ağaçların beyaz hırkalar giymesinin, kayalardan akmaya çalışan suların bunu başaramayıp sahipsiz birer sakala dönüşmesinin devam etmesini istediğimi biliyorum. Ben “bir şeyler” olmasını seviyorum. Bu tertemiz örtüyü her şeyi kirlettiğimiz gibi kirleteceğimizi, erimese bile hep bembeyaz kalmayacağını, evimden kilometrelerce uzaktayken yolların kapanıp seferlerin iptal olabileceğini ve belki kayıp düşebileceğimi de biliyorum. Ama ben bir şeyler olurken bir şeylerin de olamayacağını kabulleniyorum.

Sanırım sadece böyle istisnaî durumlarda gözlerim, kalbimi harekete geçirebiliyor. Eriyen karın bazı hislerimi de alıp gitmesinden korkuyorum. Allah’a şükretmeye vesile olan nimetlerin ve güzelliklerin kıymetini fark ediyorum.