Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), dönemin zorlu şartlarından ötürü kalabalık ailesine bakmakta zorluk yaşayan Ebu Talib’e yardım etmek istiyor. Kader, Hazreti Ali’nin Efendimizin yanında olmasını takdir ediyor.
Daha dört veya beş yaşında Nebiler Nebisinin yanına gelen küçük Ali, sonraki beş yılını onun evinde geçiriyor. Bir gün Resûl-i Ekrem Efendimizi Hazreti Hatice validemiz (radıyallâhu anha) ile namaz kılarken görüyor. Hayran hayran seyredip namaz bitince, merakla ne yaptıklarını soruyor ve 10 yaşında Hazreti Ali hak din ile tanışıyor.[1]
İnsanlığın İftihar Tablosundan aldığı eğitim, karakterinin en doğru şekilde şekillenmesini sağlıyor. O’ndan duyduğu âyetleri ezberliyor, O’nun talebesi oluyor.
Efendimize düzenlenen suikastta, sağ salim hicret etmesi için O’nun yatağına yatıp her türlü fedakarlığı göze aldığını gösteriyor.
Ayrılığa daha fazla dayanamıyor ve yollara düşüyor. Ayakları yara bere içinde kalıyor. Allah Resûlü onu gözyaşları ile karşılıyor. Elleri ile ayaklarını okşayıp dua ediyor.
Cennetle müjdelenen 10 sahabeden biri oluyor Hazreti Ali. Efendimiz kendi kullandığı Zülfikar isimli kılıcı, yiğitlik timsali Hazreti Ali’ye hediye ediyor.[2]
Hazreti Fâtıma ile evlenerek Efendimizin damadı da oluyor.
İştirak ettiği gazalarda gösterdiği cesaretle savaş meydanlarının Haydar-ı Kerrâr’ı oluyor. Hazreti Ali’nin düşman askerlerinin arasına tıpkı ceylan sürüsüne dalan bir aslan gibi tek başına daldığı ve onun gibi döne döne saldırdığı biliniyor (kerrâr: “savaşta döne döne saldıran”).[3]
Hazreti Ali düşmanla savaştığı gibi nefsi ile de savaşıyor.
“Ali’den büyük yiğit, Zülfikar’dan keskin kılıç yoktur.” sözü şöhret buluyor.[4]
Efendimiz “Refik-i A’la”sına (Yüce Dostuna) kavuşunca mübarek bedenini yıkayanlar arasında Hazreti Ali de yer alıyor.[5]
Daha sonra üç halife efendimize de tâbi olarak mücahedeye devam ediyor.
Efendimizin ayrılığına dayanamayan Hazreti Fatıma’yı da (radıyallâhu anha) toprağa veriyor.
Halifelik sırası ona geliyor. Zor bir dönemde zorlukların üstesinden geliyor Hazreti Ali.
Bir hainin zehirli kılıcıyla ağır yaralanan Hazreti Ali, ölüm döşeğinde, Hazreti Hasan ve Hazreti Hüseyin’e (radıyallâhu anhüm) şu nasihatte bulunuyor:
“Evlâtlarım! Sizlere Allah’a karşı muttaki olmanızı vasiyet ederim. Daima doğru söyleyin ve yetimlere acıyın. Âhiret için iyi ameller işleyerek sıkıntıya düşenlerin imdadına koşun. Zalimin hasmı olup mazluma daima yardım edin. Allah’ın kitabı ile amel edin ve Allah yolunda olmaktan sizi hiçbir şey alıkoymasın.”[6]
[1] İbni Kesir, Sîre: 1/428.
[2] İbn Seyyidünnâs, II, 918.
[3] “Haydar”, islamansiklopedisi.org.tr/haydar
[4] Taberî, III/17.
[5] İbn Hişâm, Sîretu’n-nebeviyye, 4/319, 320.
[6] Belâzûrî, Kitâbu Cumel min Ensâbi’l-Esrâf, thk. Süheyl Zekkâr-Riyâd Ziriklî, 3/262.