Cahiliye Devri’nin pak gençlerinden idi. Kendini o denli kirden korumuştu ki “tâki” lakabı ile anılır olmuştu. Günahlardan sakınan, civanmert bir yiğitti. Babası İslamiyet’ten önce Hanif dinine mensup iken kalbindeki buzları eritememiş ve Resûlullah’a (sallallâhu aleyhi ve sellem) düşman olmayı seçmişti. Oysa oğlu aradığı Kevser’i bulmuş kana kana içmek için İki Cihan Güneşi Efendimizin (sallallâhu aleyhi ve sellem) yanında yer almıştı.
Bu kutlu sahabî Hanzala ibn Ebû Âmir idi. Evs kabilesinin ileri gelenlerindendi. Müslüman olmadan önce de insanlar arasına pek girmez, kalbinin aradığı hakikatlerle meşgul olmayı tercih ederdi. Peygamberimizin daveti üzerine iman ile şereflendi. Babası oğlunun yüksek ahlakını bilmesine rağmen iman etmesini istemiyordu. Oğlunu elinde tutmak isterken aralarında tam bir kavga hâli ortaya çıkmıştı.[1] Bu hadise gönlünü çok yoruyordu. Birlikte ebedî bir saadeti yaşamayı arzu edeceği babası ile karşı karşıya olmak yüreğini burkmuştu.
İslamiyet güneşi kalbleri aydınlatırken kibirlerine yenik düşen zavallılar, güçlerini birleştirip ilk çarpışmaya hazırlanıyorlardı. Bedir Muharebesi’nde bulunan yiğitlerden biri de Hazreti Hanzala (radıyallahü anh) idi. Bu muharebeden bir müddet sonra, Abdullah ibn Übey’in kızı Haztreti Cemile ile nikahlandı. Nikâhtan bir hafta sonra düğün olacaktı. Ertesi gün de Uhud’da Kureyş müşrikleriyle çarpışılacaktı. Hazreti Hanzala geceyi Medine’de hanımının yanında geçirmek için Resûlullah’tan (sallallâhu aleyhi ve sellem) izin istemişti. Peygamberimizin müsaade buyurması ile Medine’ye geldi.
Ertesi gün Uhuda yetişmek için acele ile evden çıkacaktı Hanzala. Zevcesi Hazreti Cemile (radıyallâhu anha) kavminden şahitlik edecek dört kişi çağırdı. Çocukları olursa babası Hanzala’dır diyecekti. Bu kişiler Hazreti Cemile’nin hâlini anlamamış ve sormuşlardı: “Buna ne lüzum var?” Gözleri buğulanmış, kadere teslim olmuş hâliyle şöyle anlatacaktı: “Rüyamda semanın açıldığını ve Hanzala içeri girdikten sonra kapandığını gördüm.”
Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) Uhud’da harp için safları düzeltirken Hanzala (radıyallâhu anh) yetişti ve Ashâb-ı Kirâm arasına karıştı.[2] Müşrikler bozguna uğrayıp kaçıştıkları sırada Hazreti Hanzala (radıyallâhu anh), Ebû Süfyan’ın önüne geçti. Ebû Süfyân, “Ey Kureyş, ben Ebû Süfyân’ım. Hanzala beni öldürecek, yetişin!” diye bağırdı. Şeddâd bin Esved, Hanzala’ya (radıyallâhu anh) arkadan yaklaşıp onu şehit etti.[3]
Hazreti Hanzala (radıyallâhu anh) şehit olunca Efendimiz, “Ben Hanzala’yı meleklerin gökle yer arasında gümüş bir tepsi içinde yağmur suyu ile yıkadıklarını gürdüm.” buyurdu. Ebû Useyd Saîd (radıyallâhu anh) şahit olduklarını şöyle dile getirdi: “Gidip Hanzala’ya baktım. Başından yağmur suyu akıyordu. Döndüm, bunu Resûlullah’a (sallallâhu aleyhi ve sellem) haber verdim.[4]
Bütün hayatı boyunca yüksek ahlakı ile örnek olmuş bu kutlu insanın dünyaya vedasında yaşanılan bu hâlin sırrını Efendimiz, Hanzala’nın hanımından dinledi. Hazreti Hanzala (radıyallâhu anh) Uhud’a yetişmek için acele etmiş, gusletmeyi unutmuştu. Artık o, “Gasîl-ül-Melâike” (melekler tarafından yıkanmış kimse) olarak anılacaktı.
Hazreti Cemile (radıyallâhu anha) kocasının yokluğu ile derin burukluk yaşayacaktı. İmtihanın çetinliğinin yanında, Allah yüzünü güldürecek, hususî lütfunu sunacaktı. Abdullah diye seveceği ciğerparesi dünyayı şereflendirecekti. Abdullah babasının ismini şerefle taşıyacaktı künyesinde. Kader ona da Yezîd zamanında katılacağı bir savaşta babası gibi şahadet şerbeti sunacaktı.[5]
Dipnotlar
[1] www.ehlisunnetbuyukleri.com/Islam-Alimleri-Ansiklopedisi/Detay/HANZALA-BIN-EBI-AMIR-radiyallahu-anh/850
[2] A.g.e.
[3] El-İstiâb, c. 1, s. 280.
[4] Hayatu’s-Sahabe.
[5] El-İstiâb, c. 1, s. 360.