Ömür gelip geçiyor. İlkbahar, yaz derken şimdi sen geldin sonbahar! Kimine hüzün getirdin, kimine ise mutluluk. Bazıları için yaprakların sararması, yağmurun yağması ve kışın habercisiydin; bazıları için de hazindin. Birçoğu aşkın mevsimi dedi sana; birçoğu da sanatın, sanatçının…
Ben ise ümitlerimi yeşerten, var oluşumun hikmetlerini hatırlatan, güneşli günler görmek arzusuyla Rabbime yaklaştıran mevsim dedim sana. Belki de ilkbaharı yaşamak inancıyla sabredebilmekti bendeki anlamın. Bir bakıma her yaprağın çiçek olduğu ikinci bir bahardın sen; geçmişimin hüznü, geleceğimin umuduydun. Aslında sen, benim isim veremediğim, hüznümle sevincimin hikâyesiydin. Söyle şimdi, ben seni niye sevmeyeyim ki?
Sen, insanoğlunun aynı mevsime farklı duygular besleyebileceğini fark ettirdin bana. Kuruyan yapraklarını görünce yolcu olduğumuzu idrak edebilmekti eylülün, ağlamanın sonunda gülebileceğimize inanabilmekti ekimin. Sararmış bir yaprağının kuruduktan sonra yeryüzünde kayboluşu gibi bizim de bir gün bilinmezlere savrulacağımıza işaretti kasımın.
Güneşin toprakla buluşmasını beklemektin sen sonbahar, acımasızca savuran rüzgârlara karşı metanetle direnebilmektin. Bir bekleyiştin; ilkbaharda dünyanın yeşermesini, kuşların cıvıl cıvıl ötüşlerini… Bir sabırdın, kederlerimizi sona erdiren bir dua idin…
Gündüzleri kısaltan, geceleri uzatan mevsimim, sonbaharım! Şimdi, tam senin içinde, seninleyim. Karanlık gecelere inat, beyaz hayaller kuruyorum ışık evimde, pırlantalar eşliğinde. Geceler ne kadar karanlık ise yıldızlar o kadar parlakmış ya hani… Esintine vurulmadan kıldığım teheccüdümle yıldızlarımı parlattın. Söyle şimdi, ben seni niye sevmeyeyim ki?
Evet, seni sevmeliyim; hayatımın dönüm noktası olduğun için sevmeliyim. Yağmur sesinle duygulandırıp dua etmeme vesile olduğun için sevmeliyim. İyi insanlar tanıdığım mevsimim olduğun için sevmeliyim… Yaşattığın hüzne rağmen umutlandırıp mutlu, huzurlu ve iman dolu bir geleceğimin olacağını vaat ettiğin için sevmeliyim seni. Yaprakların diyorum, gecemin karanlığındaki yıldızların rengi; esintin diyorum, nefesimde hissettiğim oksijenim; toprağın verdiği kokun diyorum, huzurlu hissettiğim ve yağmurun diyorum, dualarımdaki mutluluğum, Rabbimle daha çok dertleştiğim anım.
Herkesin bir sonbaharı vardır belki de. Kiminin yaşlanmadan yaşadığı, kiminin de yaşamadan yaşlandığı… Sen benim yaşlanmadan yaşadığım sonbaharımsın.
Bir sonbahar yağmuru gibi yağıyor huzur üzerime, yaratılış gayesini anladıkça her şeyi tefekkür ettiriyor. Düşündürüyor misafir olarak geldiğimiz şu dünyada her şeyin emanet olduğunu. Öyleyse sonbaharın yapraklarını savururcasına dertlerimizde savrulmamız da neyin nesi? Ne yapacağını bilmediğinde telaşa kapılma ve de ki: “O’dur beni yaratan ve hayat imkânlarını veren, maddeten ve mânen yol gösteren.” (Şuara, 26/78).
Sen, huzur nedir bilir misin? Sonbaharın içinde ilkbaharı, dahası her şeyde Allah’ın hikmeti olduğunu görebilmektir. Hayat anı yaşayabilmektir aslında. Biz ise bir şeyleri yarına ertelemekteyiz. Umutlarımızı, hayallerimizi, affetmeyi beklediklerimizi, hep yarınlara… Peki kaç yarınımız var bir şeyleri ertelemeye, kaç sonbahar daha geçmeli üzerinden?
Mevsim değişikliği gibiydi bazılarımız. Bazen çok düşünür, deryalara dalar; bazen düşünmeden karşımızdakini yargılayan oluyorduk. Yağmurun ilk yağışı gibi… Yağsa sevinirdik, kalsa ıslanırdık ve gitse düşünürdük.
Hayırlı izler bırakmak olmalıydı amacımız misafir olarak geldiğimiz bu dünyada. İyi insan olarak inancımızla, ihlasımızla, ahlakımızla, Allah’a bağlılığımızla, yaptığımız güzel amellerle, birbirimizi severek, birilerinin hayatına ışık vererek… Kısacası sonbaharın kışa bağlılığı gibi vefalı davranarak…
Ey gönül! Sonbahar mevsiminde denk gelirsen şayet vefalı bir gönle, onu sakın bırakma! Çünkü en güzel muhabbetler iki vefalı gönlün arasında demlenir. Cahit Zarifoğlu’nun da dediği gibi: “Bir ölüm vefalı, bir de sonbahar.” Bir tebessüm ver gülmeyi unutanlara, bir ümit ol kırılan kalplere, sevmeyi, sevilmeyi öğret unutanlara.
Öyle bir sonbaharsın ki kelimeler kifayetsiz kaldı sende. Öyle bir zamanda geldin ki umudumun adını koydum. Bana öyle şeyler yaşattın ki duamın konusu oldun. Gelecek yıl yine gel, yine gel ki baharım ilan edeyim seni.
Sen benim 20 yaşımsın sonbahar! Yirmi yaşımın sonbaharısın. Söyle şimdi, ben seni niye sevmeyeyim ki?
Çatırdayan yapraklardan sonra yeni hayatın ümidi, daha parlak habercisi gibiydin. Takvimimin en özel mevsimi oldun bana. Kaybolan kendimi buldum sende, ummadığım anda ve hiç ummadığım bir şehirde. İyiyi ararken buldum seni, sonbaharım…
Ruhumu arındıran mevsimim! İnsanoğlu hayalleri yıkılırken sonbahar gibidir derler. Sen benim hayallerimi yaşadığım mevsimim oldun.
Sen benim en güzel şiirim oldun. Cemal Süreya’nın da dediği gibi: “Baktım gülüşünden güzel şiir olur…” Ben de sevdim seni, 20 yaşımın sonbaharı. Söyle şimdi, ben seni niye sevmeyeyim ki?
Not: Bu çalışma, “Sonbahar” konulu 2021 yılı deneme yarışmamızda birinci olmuştur.