İnsanın her günü birbirinden farklı ve ilginç olaylarla geçiyor. Bazen insan alışık olduğu şeyleri normalmiş gibi algılıyor. Oysa her gün uyanıyor olabilmek, sağlıklı olmak, güven içerisinde olabilmek gibi hikmetli nice nimet var. Bu kadar nimet karşısında her gün hayret etmeyi bırakın, bazen azıcık ayağı tökezlese insan veryansın edebiliyor.
Bugün duyduğum bir olay bana çok ilgi çekici geldi. Almanya’da II. Dünya Savaşı’ndan kalma patlamamış bir bomba bulunmuş. Bu vaka, her an Allah’ın korumasında olduğumuzu hatırlattı bana. Tahmin edilebileceği gibi, bu hâdisede bir karmaşa görülmüş. O gün bu olayı yaşayan Sevgi Hanım şunları anlatıyor:
“Sıcak geçen ağustos ayının son günüydü. Öğle vaktini biraz geçmişti ki II. Dünya Savaşı’ndan kalan bombanın bulunması sebebiyle üç kilometrelik bir alanın tahliye edileceğini öğrendik. Çocuklarımla beraber evden ayrıldım. Güvenli bir alana gidebilmek için polislerin bilgilendirmelerini dikkatle dinliyordum. Bizi bir otobüse yönlendirdiler.
Bu gelişme yüzünden herkes şaşkınlık içindeydi. Yolcular yollarda kalmış, nereye gideceklerini bilemez hâldeydiler. Bindiğimiz otobüste, hâlinden korktuğu belli olan sekiz yaşlarında bir kız çocuğu vardı. Bir anne olarak bu hengâmede yanımda çocuklarım olduğu için bir nebze rahattım. Ama bu küçük yavrunun hâli içime dokunmuştu. “Acaba bu karışıklıkta ailesini mi kaybetti?” diye düşünmeye başladım. Bu yavrucağızı öylece ortada bırakmaya gönlüm el vermedi.
Korkudan tir tir titreyen kıza biraz rahatlaması umuduyla selam verdim. Çocuklarımın yanımda olmasından dolayı bana karşı bir güveni olduğunu hissettim ve problemin ne olduğunu sordum. Telefonu olmadığı için ailesini arayamadığını ve nerede olduğunu bilmediği için evine de dönemediğini söyledi. Anne yüreği herhalde, kanadımın altına alıp bağrıma basasım geldi, ama bu hâlin yanlış anlaşılacağından endişe ettiğim için o karmaşada olabilecek en güven dolu ve tatlı ses ile “Korkma, biz seni nereye istersen oraya götürürüz.” diyerek onu teselli etmeye çalıştım.
O sırada arka koltukta bulunan bir kadın, “Size gerek yok, ben götürürüm.” diye konuşmaya başladı. Görüntüsü bana güven vermemişti. Yavrucağa baktım, sanki arkama saklanmak ister gibi ürkmüştü. Net bir şekilde kadına “Hayır!” deyip kızcağızın yanında durdum. Kadın teklifinde ısrar etti. Benim de vazgeçmeye hiç niyetim yoktu. Bu yavrunun ailesine ulaştığından emin oluncaya dek gerekirse sabaha kadar yürümeye kararlıydım.
Ortalık mahşer alanı gibiydi, herkes birbirinden kaçıyordu. Ne olduğunu, ne olacağını kimse tam bilmiyordu. Benim de içim ürperiyordu, ama yanımda bulunan masumların hürmetine, Allah bana cesaret veriyordu sanki. Otobüsten indikten sonra kızcağızı gitmek istediği yere kadar götürdük. Biz o küçük Alman kız çocuğu için refakatçi olmamıza rağmen, hâlinden güvenilir olmadığını sezinlediğim kadın yol boyunca bizi takip etti. Çocuğu jimnastik kursuna götürüp öğretmenine teslim ederken orada bulunan güvenlik görevlilerine yaşadığımız olayı anlattım. Öğretmeni çocuğun ailesini aradı, durumu anlattı. Ailesi minnettarlığını dile getirdi.”
Yaşanılan bu olaydan anladım ki dünyanın neresi olursa olsun dırahşan çehreli insanlar güven telkin ediyorlar. Böylesi bir karmaşada iyilere denk gelmek Allah’ın lütfundan başka bir şey değil. “Allah iyilerle karşılaştırsın.” demek, aslında ne kadar kıymetli bir dua imiş.
Dua etmek hakiki mânâda koruyucu bir kalkandır. Çocuklarımızı her an korumamız mümkün değildir; bu yaşanılan hâdise de bunun müşahhas bir örneğidir. Her şeyi görüp gözeten, kudreti sonsuz Rabbimize yönelip onlar için yalvarmak, çocuklarımıza yapacağımız en güzel iyiliklerden biri olacaktır.