Genel Kültür Lena Eren Mart 2023

Tarihte Zarafet

Elimizde upuzun bir zaman şeridi olduğunu düşünelim ve haydi hep beraber zamanı geriye saralım. Çevirelim, çevirelim, çevirelim… Osmanlı, Babür, Büyük Timur, Altınordu, Harzemşahlar ve Selçuklular dönemindeyiz. Üzerimizde rumî süslemeli ipek kaftan, belimizde gümüş sırmalı kemer, ayağımızda keçe çizmeler.[1] Etrafımızda çok sayıda câmi, medrese ve kütüphane…

Sokaklarında o dönemi müşahede ediyoruz. İlerledikçe hem tarihi kokluyor hem de etrafı yakından inceliyoruz. O sokak senin bu sokak benim derken, en tenha yerlerde dahi yere çakılı sütuncuklara rast geliyoruz. Bunları şehrin hemen her yerinde görmek mümkün. Cami, çeşme ve köprü kenarlarında; tekke, dergâh ve han köşelerinde, kısacası hemen her yerde…

Yüksekliği 1–2 arşın (yaklaşık 1 metre) olan, üzerinde ince bir oyuk yer alan, içinde ise birkaç fels[2] yahut dirhem[3] bulunan… Granit veya mermerden yapılan, şaşaadan uzak olan…[4]

Gelelim bu sütuncukların ismine ve işlevine… Kimi yerde “ihtiyaçgâh”, kimi yerde de “hâcet taşı” denilir; lakin umumiyetle “sadaka taşı” olarak bilinir. Birileri gönlünden koptuğunca verir, birileri ihtiyacı ölçüsünde alır. Letâfet şudur ki: Ne veren alanı bilir, ne de alan vereni. Alan hakkına ekseriyetle riayet eder; başka bir ihtiyaç sahibinin hakkına tecavüzden içtinap eder. Veren de varlığının kıymetini bilir; Rabbine şükrünü defaatle eda eder.

Himmet gizliden gizliye haznede yer eder. Mahviyet esas olunca, gece de ona yârenlik eder. Veren el de alan el de birbirinden habersiz ya; ne alan el mahcubiyetle boynunu büker ne de veren el kibre meyleder. Ülfet de ilmek ilmek gönüllere işler. Asr-ı Saadet’te temelleri atılan uhuvvet binasına herkes bir kat daha ekler. Temel sağlam ne de olsa; yıkımı da müşkül eyler.

Şerit tekrar döner ve Osmanlı’dır menzil bu sefer. Bir başka vesiledir zimem (alacaklı) defterleri hillet hislerini pekiştiren. Âlicenap meşrepli insanın yansımasıdır bir nevi, bakkal dükkanında peyda olan. Başından, ortasından ve sonundan, falan sayıda insanın borcunu sual eden. Yekûnunu tek seferde ödeyen ve giden. Borçlu borcunu ödeyenden, borçları ödeyen de borçludan bîhaber. Ecdattır zarafetini ihsanına taç eden. Bilmediği gönüllerde dostane yer edinen.

Pencerenin önünde beliren sarı çiçektir gönüllere inceden seslenen. Evdeki hastayı vakur tavırla mahalleliye arz eden. Mahalle efradının sadasız hâletidir ülfet kesbeden. Sükût içerisinde gelip geçişidir ibret tohumu filizleyen.

Efendimizin ibretlik dileğidir bizlere emanet edilen. Kavminin neslini düşünerek helak edilmelerini istemeyen. Bizlere de zahmetlere rağmen tebliğdeki inceliği arz eden. O’dur rikkat ve şefkatle ümmetine nasihat eden.

Her biri tohum misillü ameldir ferşe ekilen. Küre-i arzı kerem ve lütufla bezeyen; yüreklere inşirah bürüyen. Bâkî-i Zülcelâl’dir rahmetiyle taltif eden. Şefkatiyle muamele eden; fenalıktan esirgeyen.

Dipnotlar

[1] Minara Guliyeva ve Cemal Meydan, “Büyük Selçuklu Dönemi Saray Giyim Kuşamı”,

Uluslararası Uygur Araştırmaları Dergisi, Sayı: 2020/16, s. 176 – 191, dergipark.org.tr/en/download/article-file/1414286http://dergipark.org.tr/en/download/article-file/1414286

[2] Fels (veya füls): Bakır sikke.

[3] Dirhem: Gümüş sikke

[4] Şinasi Acar, “İstanbul’da Sadaka Taşları”, http://istanbultarihi.ist/134-istanbulda-sadaka-taslari