Ötelerin gülücükleri gibi damlalar,
Dolaşır, ayrı düştüğü deryaları arar.
Ses verir ud telleri gibi inceden ince,
Yerin solukları duyulur yağmur deyince
Bir şiiri meşk ediyor gibi fasıl fasıl,
Süzülür beyaz kelebekler gibi muttasıl…
Hep bir mûsıkî ritmiyle kulaklarda çağlar,
Sanırsın gökler coşmuş da çemenlere ağlar.
Her damla vedâ eder semâvî hayatına,
Sonra döner ummanla coşan kâinatına.
Toz-toprak lâl kesilir ve durup onu dinler;
Sarı, yeşil, pembe çiçekleriyle bahçeler.
Yağmur mûsıkîsiyle dirilir birer birer,
Her damlayla yere âdeta bir melek iner.
Gözlere gelip çarpan nakış nakış damlalar,
Bu sihirli armonide tüllenir verâlar.
Gökler güler ve tebessümler yağar her yana,
Duyar bu semâvî şi’ri herkes kana kana..
Yükselir bazen dağlar cesâmetinde buhar,
Yerde yeşili, maviyi, turuncuyu arar…
Her zaman hususî bir lezzetle iner yağmur,
Cennet kokusu gibi duyulur buhûr buhûr.
Siner her yana rûhları saran bin râyiha,
Toprak hayatla tüter, çiçekler kalkar şaha…
Erer bir tatlı rahata bütünüyle varlık,
Ve sezilir öteye açılan bir aralık…
Kaynak: Sızıntı, Kasım 1995, Cilt 17, Sayı 202.